Bilimde Matta Etkisi ve 41. Koltuk

Bilimde Matta Etkisi ve 41. Koltuk

Mühim bir Merton makalesi olan Bilimde Matta Etkisi’ni bugün tekrar okumak akademinin pozisyonunu hizalandırmak için bizlere yeniden imkân sunar. Merton, bilimle uğraşan insanların (kıdemsiz, sıradan, isimsiz) pozisyonlarının “anlamlı ötekilerin” tasdikiyle şekillendiğini belirtir. Bu anlamlı ötekiler halihazırda oluşturdukları veya oluşturulan auraları ve determine karizmaları ile epistemik cemaatin normlarını belirler ve akademiye yön verir. Üstelik şekilli yerlerden ödüller de alındığında, “anlamlı ötekilerin” prestijleri daha da pekişir, onur atfedilen biri daha da onurlandırılmış olur. 

Bu durum yani “bolluk olmadığında bile ondan esirgenmeyen bolluk” Merton için bir Matta etkisidir ve bu etki bilimsel arenada sosyal tabakalaşmayı konsolide eder. Hali hazırda isim yapmış olmak, belirli köşeleri işgal etmek, tanınırlık, şöhret ile baskın hale gelen tutum, otoritenin kimler olduğunu belirlemekle kalmaz onların ölçü olarak kabul edilmesine sebebiyet verir ve bu ölçünün dışında kalanlar 41. koltuk olgusunun bir parçası sayılır. Merton’dan öğrendiğimiz, Fransız akademisinin özel kırk üye seçtiği ve onları tabiri caizse ölümsüzler olarak gösterdiği yerde, kırk birinci kişi yetenekli ama keşfedilmemiş olandır. Bir manada 41. koltuktaki veya Matta etkisinin dışındakiler, fırsat verilmeyen veya ancak kendi olağanüstü çabasıyla görünebilecek araştırmacılara işaret eder. 

Bilimsel bilginin üretim şekli, nasıl üretildiğinden ve ne şekillerde dağıtıldığından ayrı değerlendirilemez, en azından mevzu, bilim sosyolojisinin sınırları içinde tartışıldığında, etki dengesizliği, atıflara yansıyan eşitsiz şişkinlik gibi her geçen gün çeşitlenen problemlerin bir yenisiyle daha uğraşmak gerekir. 

Bilimsel arenada bu tabakalaşmanın bir diğer tarafı da her kurum gibi akademinin de işletme mantığının bir uzantısı olarak şirketleşmeye doğru gidişatının normatif düzlemde de fark edilebilir hale gelmesidir. Gaulejac’ın işletme hastalığına tutulmuş toplumu açıklarken belirttiği girişimcilik tazyiki ile kazanmak için zayıfların, -isimsizlerin, kıdemsizlerin- değil en iyilerin desteklenme gerekliliği anlatısı, düşün dünyasını acımasızca işgal eder. 

Ayrıca “araçsal rasyonaliteye içkin insansızlaştırılmayı” olabildiğince eleştiren Archer’ın da yıllar önce Kolektif Düşünümsellik isimli makalesinde serdettiği gibi akademinin kendini fonlar, ödüller, tanınırlık gibi araçlarla kurduğu güç ilişkileriyle besleyen, başarıyı “çeşitli performans göstergelerine” indirgeyen, “etki faktörüne göre seçilen dergilere” konsantre olan ve “atıf indekslerini” obsesif hale getiren ilginin, kıdemsiz araştırmacı (lisansüstü öğrenciler içindedir) ile ilişkiyi “ofis saatine uyma” kaygısına dönüştürdüğü sistem içinde mezkur 41. koltuk daha da ciddi hale gelir. 

Kırkın içinde olmak bu şartlarda imkân dahilinde değildir; ancak Türkiye’de durumun farkında olan özgecil öteki, 41. koltuğu görünür kılmaya uğraş verir sessizce. İsmi bilinmeyen, tanınmayan fakat toplumsal için kaygılı, dertli, yetenekli ve yaptığı çalışmalarla toplumbilimine katkı sunan araştırmacıların yazdıklarını okur, onlara referans olur veya çalışmaların bilâbedel yayınlanmasını sağlar. Hatta kendi kitaplarındaki mevcut argümanların aksine geliştirilen hipotezleri de sosyolojik ilkelerle çürüten araştırmaların kamusalla buluşması için bile destek verir. 

Bunları yaparken de hiçbir işletmeci çıkar, performans göstergesi veya sosyal bilim içinde paye kazanma niyeti gütmez. Hem dünyada hem de Türkiye şartlarında bir türlü itibarî değer kazanamayan güç dengelerini rahatsız eden sosyoloji bilimine hala inanarak araçsal rasyonalitenin ısrarla savunduğu Matta etkisine karşı mücadele eder. Bu nedenle de toy, kıdemsiz, isimsiz fakat toplumsalın derdini kamusalla paylaşma niyetindeki genç araştırmacılar için başka türlüsünün de mümkün olduğunu gösteren bir umut tesis etmiş olur. 



Diğer Yazıları

Yorum Yaz