Cihadı Siyonistler Yapıyor, Biz Değil!
Prof. Dr. Ali Birinci uzun yıllar önce bana şöyle demişti:
“Üniversitede okurken birkaç arkadaş bir araya geldiğimizde ikide bir ‘Dindar bir doçent olsa da odasına gidip İslâmî konularda sohbet etsek!’ derdik. Mezun olduk, öğretim üyesi olduk, değil doçent birçok profesörümüz oldu. İlmî veya dinî sohbet edelim diye hangi ‘dindar’ öğretim üyesinin odasına gitsek adam ya alacağı daireden, ya mobilyasından, ya arabasından, ya da yazlığından bahsediyor!”
Ali Birinci, ki dürüstlükte de birincidir, Paris’te bulunduğu yıllarda boğazından kısarak parasını kitap almaya harcamış biridir, hâlâ da öyledir, bu durumu görünce nasıl üzülmesin, nasıl dertlenmesin!
Roger Garaudy şunları söyleyen ve bu söylediklerini bizzat uygulayan biriydi:
“Allah sadece Khâlıq/Yaratan değildir, aynı zamanda Khallâq/Sürekli Yaratandır. Rahmân suresinin 29. âyetinde Kendisinin her an bir işte, her an yaratmakta olduğunu bize bildirir. Kur’ân’ın ifadesiyle insanoğlu Allah’ın yeryüzünde halifesi olduğuna göre insan, halifesi olduğu Yüce Varlık gibi davranmakla, yani her an gayret içinde bulunmakla yükümlüdür. Allah’ın Kelâmını sürekli okuyan Müslümanlar, nasıl olur da bu halifelik görevini yerine getirmezler? Ne acıdır ki getirmiyorlar! Getirmedikleri için de ya Batı’yı ya da geçmişi körü körüne taklitten başka bir şey yapmıyor, yeni fikirler üretemiyor, dünya insanlığını kurtaracak düşünceler ortaya koyamıyorlar!”
Garaudy’nin bu mealde bizlere yönelttiği birçok eleştirisi vardır. “Yaşanmış Şiir Don Kişot” kitabının da yazarı olan Garaudy, bu dünyada gerçek anlamda Allah’ın halifesi olma şuuruyla Don Kişotça yaşamıştır. Rahmetenlilâlemîn/âlemlere rahmet olan Peygamberimizin izinde giderek insanlığa bir tür rahmet olmak, insanların kurtuluşunu, huzurunu ve refahını sağlamak için durmadan çaba göstermiştir.
Sonradan hidayete eren o kişi kadar gayretimiz niçin yok bizim? Ey iman edenler, siz Allah’ın dinine yardım ederseniz O da size yardım eder ve sizi güçlendirir!(Muhammed, 47/7) âyetinin işaret ettiği cihadı niçin yapmıyoruz? Niçin böylesine dünyevî olduk? Niçin âhireti unuttuk?
Doğu Türkistan’ın önde gelen siyasetçilerinden ve fikir adamlarından olan ve Çin zulmünden kaçıp Türkiye’ye sığınmak zorunda kalmış merhum İsa Yusuf Alptekin’in oğlu merhum Arslan Alptekin bir zamanlar bana yana yakıla şunu anlatmıştı:
“Sovyetler Birliği dağılınca bütün Türk lehçelerini bildiğim için tüccarlar beni rehber olarak hep yanlarında götürdüler. Azerbaycan, Türkmenistan, Kazakistan, Kırgızistan gibi hangi Türk cumhuriyetine gitsem, orada mutlaka Yahudi tüccarlarla ve rehberleriyle karşılaştım. Her karşılaştığım İsrailli rehbere, ‘Sovyetler Birliği’nden İsrail’e göç eden Yahudi bir ailenin çocuğu musunuz ki bu Türk lehçesini biliyorsunuz?’ diye sordum. Hepsi de bana şu söylediler: Sovyetler Birliği dağılmadan iki sene önce İsrail’de Türkmen, Özbek vb. enstitüler açıldı, bu Türk lehçesini o enstitülerde öğrendik!”
İsrail işte böyle geleceği hesap ederek durmadan çalışıyor, Allah da adaleti gereği çalışana veriyor!
Buna karşılık, öğretim üyeleri ve önde gelenler olarakbizlerse, İsrail gibi uzun soluklu ve geniş ufuklu düşünmek yerine, “daire alma, mobilya değiştirme, arabayı yenileme, yazlık bir eve sahip olma” konusunda müthiş bir “cihat” yapıyoruz. Ek olarak da “kitap alıp okumama”, “kitap okumama konusunda öğrencilerimize örnek olma”, “öğrencilerine kitap tavsiye edecek bilgiye sahip olmama” konularında takdire şâyân “cihatlar”ediyoruz. Zaten Rabbimiz de bize âhirette yalnızca bu türden cihatları yapıp yapmadığımızı soracaktır elbette. Öyle ya, bizim gibi “وَرَضُوا بِالْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَاطْمَاَنُّوا بِهَا / kendilerini bu dünya hayatıyla hoşnut kılmaya çalışanlara, onun ötesini gözetmeyenlere” (Yunus, 10/7)Allah başka ne sorabilir ki?
