Faslılar, Din ve Devlet

Faslılar, Din ve Devlet

Yirminci yüzyılda Faslı, derin farkındalığı sayesinde sokakta karşılaştığı bir Fransız ya da Alman’ı “Hristiyan” olarak tanımlarken, şimdi onu bir turist ya da potansiyel bir satış veya evlilik fırsatı olarak görüyor. Ayrıca, önceki nesil duygusal, sosyal ve siyasi bilincinin bir parçası olduğu için devlet hakkında konuşurken “Mahzen” kelimesini yoğun bir şekilde kullanırken, şimdiki nesil Mahzen kelimesini yavaş yavaş terk ediyor ve devlet terimini daha fazla kullanıyor ki bu da Faslıların bilincinde büyük bir değişim anlamına geliyor.

Dini devletten ayırma deneyi Fas tarihinde başarılı bir şekilde gerçekleştirilememiştir, ancak dine müdahale etmenizi engelleyebilecek olanın din olması şaşırtıcıdır.

Hâkim fikirler

Pek çok kişi için İslami referansın (mercilik) anlamı, İslamcıların gördüğü pek çok ayrıntıyı ifade etmemektedir. Mercilik, ayrıntılı bir yaşam tarzından ziyade genel bir sosyal ve siyasi sistemdir. Bir şeye geri dönmek, -her küçük parçası eşlik etmese de- ihtiyaç duyulduğunda gerçekleşir. Faslı, İmam Malik’i seven, ona saygı duyan ve onu takdir eden bir kişidir ama günlük yaşamında onu ya da mezhebini iyi bilmez. Çünkü İmam Malik bir referanstır, yaşam tarzı değildir.

Şu anda Faslıların zihninde hâkim olan fikirler, önümüzdeki sorunların niteliğini belirlemektedir. Bunların başında yüksek fiyatlar, genel lüks arzusu, Cezayir sorunu ve aile sorunu gelmektedir. Ancak dini konular gündelik düşüncenin öncelikler listesinde yer almıyor ve muhalefetin durumu, siyasi partilerin ve İslamcıların geleceği gibi kavramlar kamusal tartışmanın zirvesinde değil.

Bazı Faslıların ve hatta bölgedeki diğerlerinin davranışlarını açıklamak için kullanılan “tehâfe” (önemsizlik, sığlık, saçmalık) kavramı disiplinsiz ve açıklanamazdır. Tarihte, günümüzde ve hatta gelecekte çoğu insan her türden hedonist olma eğilimindedir.

Her türlü sanat ve şarkıya yönelik boykot çağrıları ne olursa olsun, belirli koşullar nedeniyle geçici kalacak ve toplumlar çok geçmeden kendi eğilimlerine geri dönecektir. Devletin, aydının ve vaizin rolü bu eğilimleri rafine etmektir, ancak bunları durdurmak mümkün değildir.

 

Din ve siyasette pragmatizm

Faslılar tarihte yüksek pragmatizm ile karakterize edilirler ki bu iyi bir şeydir. Belki de fıkhî ve itikadi tercihlerimiz başlangıçta ve ilk kuruluşta pragmatizmin bir sonucuydu ve daha sonra genel bir uzlaşı ve kanaate dönüştü. Mehdi ibn Tûmert’in Eş’ariliği Fas’a getirmesinin ardında, o dönemin dünyasında ideolojik bir akım olan Eş’ariliği istismar eden Murabıtlarla çatışmasında kullandığı devasa bir pragmatizm vardı.

Selahaddin Eyyûbî, Ya’kub el-Mansur el-Muvahhidi’den Aksa’yı kurtarma savaşında Haçlılara karşı koymak için deniz filosunu talep ettiği zaman, bu İslami davanın önemine rağmen el-Mansur’dan gereken ilgiyi görmedi.

Bazıları bunun sebebinin Selahaddin’in Ya’kub el-Mansur’a Müminlerin Emiri olarak hitap etmemesi olduğunu belirtse de gerçek şu ki, aralarındaki çatışma ve çekişme başka bölgelerde olduğu için sorun bundan daha derindi. Burada bizi ilgilendiren şey, bölgesel durumu her zaman yerel Fas çerçevesinin gerekliliklerine ve ihtiyaçlarına uyarlamaya çalışan Fas zihniyetidir.

Fas kadim bir konaktır, ancak içindeki mobilyalar moderndir. Bu da bize şu anki Faslı’nın tarzına ve üslubuna ilişkin bir model sunuyor. Faslılar kendilerini muhalifleriyle siyasi ya da kültürel bir savaşın içinde bulduklarında kadim konaklarıyla gurur duyarlar. Bu konağın içinde Fas düşüncesinin unsurları vardır. Kimse konağı terk edemez ya da haddini aşamaz ama herkes mobilyaları yenilemeye çalışmalıdır. Modernistlerin sesi zaman zaman önemli ölçüde yükselecek, ancak yasal kararların yönünü değiştirmek veya onları zamana uyarlamak için olası formüller arayarak konağın içinde kalacaktır.

Son günlerde derin devlet terimi Fas’taki pek çok kişi için yeni bir kavram oldu. Elbette derin devlet yeni bir siyasi ya da bilimsel keşif değil, şu ya da bu şekilde savunulmasına da gerek yok, eski bir gerçeklik. Sorun şu ki, İslamcılar kendi yoğun ahlaki sistemlerinin dünya yönetiminin gereklilikleriyle uyumlu olmadığını anlamak istemiyorlar. Ya her şeyi kabul edeceksiniz ya da her şeyi terk edeceksiniz.

Geleneksel anlamda İslamcı olarak kalamazsınız, devletle kendi tarzınızda flört edip onun tepkisini bekleyemezsiniz. Bir meydandan diğerine dönmek için geçmişle ve duygularla olan tüm bağlarınızı koparmanız gerekir ki İslamcılar bunu anlamıyor ve bazıları ise dini meselelerde bile yeni pozisyonlara yöneldiklerini fark etmeye başlıyor.

İslamcıların iktidardan ayrılma ve ayrıldıktan sonra izleyecekleri yolla ilgili bir sorunları olduğu ve ayrılış biçiminin doğru hesaplanmadığı açık. Bölgedeki derin devletle temaslarına ve bundan ne ölçüde yararlandıklarına gelince, bu “siyasi flört” eşiğini aşmıyor.

Faslıların basit ve genel bilincinde tek bir şey vardır, o da ek tanımlamaların olmadığı devlet tanımıdır. Derin ve sığ ikilikler, Faslıların düşünce yapısını rahatsız eder. Nitekim eski Başbakan Abdulilah Benkirane derinlerde yüzen cinler ve timsahlar tanımını denemişti. Oysa sıradan Faslıların bilinçlerinde böyle bir sorun yoktu.

Bazı politikacılar ve aktivistler kavramlara genellikle popülist bir şekilde yaklaşmaktadır. Kavramlar mal ve markalara dönüştürülmemeli, aksine topluma hizmet etmek için kullanılmalıdır. Bu nedenle, siyasi aktörlerin ve aktivistlerin teori ve siyasi düşünce alanındaki konuşmaları sırasında sürekli bir tehlike vardır. Bazı siyasetçilerin bu kavramları kullanmasının tehlikesi, insanların bunları iyi anlamaması ve yanlışlarla dolu bir konuşma haline gelmesidir.

Derin devlet tarihte halk tarafından kabul edilen ya da reddedilen bir seçenek değildir. Derin devlete karşı isyan edenler bile, belki de bir öncekinden daha derin bir başka derin devlet kurmaktadırlar. Bu, devletin doğal bir evrimidir ve onun içinde yapısal bir uzantıdır. Faslılar, meşruiyet ve varlık krizleri yaşayan bölgedeki diğer ülkelere kıyasla bu terimi pek kullanmazlar.

Büyük varlığına rağmen devletin Faslılar üzerindeki etkisi yüzde yüz değildir. Bazı açılardan güçlü olsa da, örneğin Faslıların açık oluşları ve bilgi kaynaklarının çokluğu ve genç nesli etkileyen ya da genç nesille doğrudan iletişim kuran sosyal sembollerin eksikliği nedeniyle dini ve kültürel açıdan zayıftır. Bu da yeni aktörlerin sürekli olarak dini etki alanına girmesine kapı aralamaktadır.

 

Din ve devlet

Fas’ta devletin en belirgin özelliği tarihsel olarak parçalanmamış olmasıdır. Fas’ın siyasi, kültürel ve dini reformu açısından temel bir hususa dikkat edilmelidir: devlet bir alanda kendini yenilediğinde, bu başka bir alandaki korumacılığını desteklemek içindir.

Devlet sürekli olarak siyasi bir soruna dini bir çözüm, dini bir soruna siyasi bir çözüm bulacaktır. Öte yandan, devlet din için ne kadar çok özel kurum yaratırsa, o kadar çok siyasetten uzaklaşır ve kendi eylem alanlarını yaratır.

Din ne kadar örgütlü kurumlardan yoksun kalırsa, siyasetle uğraşmak için o kadar açgözlü olur. Tıpkı su gibi; ya hareketini kontrol etmek için belirli bir yere koyarsınız ya da her yöne serbestçe hareket eder. Siyaset dünyası ne kadar güçlü olursa, dini de o kadar kendi tercihlerine tabi kılar. Siyaset ne kadar zayıflarsa, din de onu o kadar kendi gerekliliklerine tabi kılar. Tarihsel gerçekliğinde, ilişki ayrılık ya da bağlantı değil, tahakküm ve boyun eğdirmedir.

Ayrılık kavramı sadece tek taraflı bir siyasi görüştür, tarih görüşü ise bizi din ve devlet arasındaki ilişkiyi bir tarafın hakimiyetinin belirlediğini söylemeye zorlar. Din ve kurumları ne kadar zenginleşirse, siyasete o kadar az tabi olur. Bir noktada, Papa VII. Gregorius’un Avrupa’daki reformlarında olduğu gibi, siyasetten ayrılma fikrini destekleyen dinin kendisiydi, tersi değil. Bu görüntü İslami siyasi düşünce ve toplumda hayal dahi edilemez, çünkü devlete hırsla yaklaşmakta ve her zaman onu arzulamaktadır.

Din siyasetten uzaklaştığında, bu durum daha gerçekçi bir tabloyu, yani birinin diğerine farklı aşamalarda hâkim olmasını engellemez.

Dini siyasetten aşırı derecede uzaklaştırmanın doğrudan sonucu, dindar insanlara ve dini kurumlara daha fazla püritanizm ve idealizm kazandırmaktır. Bu aynı zamanda politikaya ve politikacılara toplumun gözünde daha büyük bir “anti-püritanizm” kazandıracaktır.

Bu durumda politikacılar, idealistlerin toplumun gözünde kendilerine mükemmellik ve üstünlük sağlayan idealizmlerinin tadını çıkarmalarına izin vermemeleri gerektiğini düşüneceklerdir. Dolayısıyla politikacılar dindarlarla aralarındaki farkı ortadan kaldırmak ve onları da kendileri gibi göstermek için çalışmak zorunda kalacaklardır.

* Faslı yazar

Diğer Yazıları

İmkansız Olmayan Devlet

İmkansız Olmayan Devlet

  • 13.09.2024 / 17:42
Bölgede Bir Ana Akıma Doğru

Bölgede Bir Ana Akıma Doğru

  • 25.08.2024 / 13:50
Sosyal ve Kültürel Sözleşme

Sosyal ve Kültürel Sözleşme

  • 13.06.2024 / 17:53

Yorum Yaz