Ganj Nehri Kıyılarından İstanbul Boğazı’na Ulaşan Mektup
Çeviri kültürler, halklar, ülkeler ve kıtalar hatta kuşaklar arasında bir iletişim köprüsüdür, bir haberleşme, tanıma ve tanışma imkânıdır. Bir eserin bir dilden diğer bir dile aktarımı olarak tanımlanan çeviri eylemi her iki dili ihya eden dönüştürücü ve devrimci bir eylemdir. Çeviri dildeki imkânları kullanarak düşünceyi de ikame eder, dönüştürür, kültürel bir devrim yaratır. Çevirinin bu etkisi sebebiyle tarihîn dönüm noktalarında kültürel devrim yapmak isteyen ülkeler çeviri büroları kurmuşlardır. Bu bürolarda çok sayıda mütercimler istihdam edilmiş ve tercüme edilecek eserler listesi hazırlanmıştır. Batı dışı modernleşmenin de en önemli hamlelerinden birisi tercüme odalarını kurmak, çeviri listeleri hazırlayarak bu eserleri kendi dillerine tercüme etmek olmuştur. Vaktiyle Türkiye’de de çeviri bürosu kurulmuş hem Batı klasikleri hem de Şark İslam klasikleri tercüme edilmiştir. Çok da güzel olmuştur lakin eksik olmuştur. Farsça modern edebiyattan yapılan çeviriler hep İran coğrafyasıyla sınırlı kalmış, modern Farsça edebî eserlerin sadece İran’da yazıldığı var sayılmış. Resmi dili Farsça olan Tacikistan’dan sadece Sadreddin Ayni’nin bir kitabı Türkçeye tercüme edilmiştir. Afganistan edebiyatından o da yok. Afganistanlı meşhur yazar Halid Hoseyni’nin eserleri ise Farsçadan değil İngilizceden tercüme edilmiştir. Afganistan edebiyatı uzun yıllar boyunca âdeta unutulmuştur. Edebiyat ortamları bir yana üniversitelerdeki Fars Dili ve Edebiyatı bölümlerinin müfredatlarında da Afganistan edebiyatı yakın döneme kadar görmezden gelinmiştir. Son 2-3 yılda yeni yeni müfredatlarda Afganistan ve Tacikistan edebiyatı görünür olmaya başladı.
Afganistan edebiyatı ve edebiyat tarihini çalışan bir akademisyen olarak birkaç yayınevine tercüme edilebilecek eserler (şiir, öykü, roman) listesi de takdim etmişliğim var lakin bu projeyi başlatacak yayınevini henüz göremedik.
Türkiye’deki Afganistan edebiyatı alanında bu yoksunluğu kısmen giderecek olan ilk hamle de yine Afganistanlılardan geldi. Türkiye’de ikamet eden Afganistanlar bir süre önce kendi kültürlerini ve dillerini unutmamak, yaşatmak ve gelecek nesillere aktarabilmek amacıyla bir araya gelerek bir topluluk kurtular. Encomen-e Ferhengi-ye Soxen (Söz (Sohen) Kültür Topluluğunun adı. Başta İstanbul olmak üzere Türkiye’deki çeşitli mahfillerde çok güzel programlar icra ediyorlar, kitaplar yayımlıyorlar, çeviriler yapıyorlar. Bu topluluğun aktif ve üretken isimlerinden birisi de Zohur Mazhar. Şahsen de tanışma imkânı bulduğum, Türkiye’de mukim, ülkesinden uzakta kendi imkânlarıyla hayata tutunmaya çalışan ve aynı zamanda akademik gelişimini, okumalarını ve yazmayı ihmal etmeyen biri. Bir yandan akademik çalışmalarını yürütüen ve Fars Dili ve Edebiyatı alanında lisansüstü eğitiminine devam eden Mazhar bir yandan da edebî çalışmalarını yürütüyor. Bu çalışmalardan biri de Afganistan’ın önemli yazarlarından olan Esedullah Habib’in Farsça telifi olan Ganj Nehri’nin Kıyılarında adlı romanıdır.
Farsçadan Türkçeye çevirinin ağır aksak da olsa bir ivme kazanmış olması son derece sevindiricidir. Zohur Mazhar’ın çevirisinin de bu ivmeyi hızlandıracağını umuyorum. Abdulkadir Bidil Dihlevi, Türkiye’de pek tanınan biri değil, Bidil’in adı ancak ilgilisinin o da kısmen tanıyabildiği akademik mahfillerin dışına çıkabilmiş değil. Mazhar’ın tercüme ettiği Ganj Nehrinin Kıyılarında, Mirza Abdülkadir Bidil Dihlevi’nin hayatını ve düşünce dünyasını işlemektedir. Eser Bidil’in düşünce ve hayal dünyasını derinlikli, edebî ve akıcı bir anlatımla gözler önüne sermektedir.
Romanın çevirmeni, Afganistanlı genç araştırmacı, yazar ve çevirmen Zohur Mazhar, aileden miras Farsça edebiyat alanındaki akademik birikimi ve Bidil’e duyduğu derin ilgi sayesinde bu önemli eseri çok başarılı bir şekilde Türkçeye tercüme etmiştir. Bilenlerin malumudur, Bidil’in şiiri çok yoğun, nüfuz edilmesi zor bir şiirdir. Bidil’in düşünce dünyası da bir o kadar yoğundur. Bu nedenle Bidil’i anlamak bir dert, anlatmak ayrı bir derttir. Bidil’i anlamaya yeltenmek cüret ister, Bidil’i anlatmaya yeltenmek de büyük cesaret ister. Bidil’i anlatan bir eseri başka bir dile çevirmek, başka bir kültüre aktarmak da hiç kolay iş değildir. Bu nedenle çevirmen Zohur Mazhar tebrik etmek gerekir. Zira bunu fazlasıyla hakkediyor.
Ganj Nehrinin Kıyılarında adlı roman Farsçadan Türkçeye tercüme edilmiştir. Eserin Farsça orijinal adı, Der Savahili Ganga. Türkçe çevirisi Kutlu Yayınevi tarafından yayımlanan eser 168 sayfadan oluşmaktadır.
Ganj Nehrinin Kıyılarında Romanının Çevirmeni Zuhur Mazhar İle Söyleşi
İsmail Söylemez
Bu çeviri, yalnızca bir romanın tercümesi değil; aynı zamanda Fars edebiyatının, Farsçanın tasavvufî ve düşünsel birikiminin Türkçede ve Türkiye’de yeniden hayat bulması demektir. Biz de kudemanın marifet iltifata tabiidir tespitinden hareketle bu kıymetli gayretin zahmetkeşi kitabın çevirmeni Zohur Mazhar ile bir söyleşi yapmak istedik. Bu söyleşide, Zuhur Mazhar ile kendisinin akademik ve edebî yolculuğunu, Ganj Nehrinin Kıyılarında romanını Türkçeye çevirme motivasyonunu, Bidil Dihlevî’nin Fars kültüründeki yerini ve bu büyük edebî mirasın diğer dillere aktarılmasının önemi ve gereği hakkında konuştuk. Şöyle bir muhabbet iklimi oluştu:
Sayın Mazhar, çok iyi Türkçe konuştuğunuzu ve yazdığınızı görüyorum, ne kadar süredir Türkiye’de ikamet ediyorsunuz? İstanbul’da neler yapıyorsunuz?
2015 yılında İstanbul’a yüksek lisans yapmak için geldim. Türkçe dil eğitimini tamamladıktan sonra Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler alanında yüksek lisansımı yaptım. Halihazırda ise İstanbul Üniversitesinde Fars Dili ve Edebiyatı alanında ikinci yüksek lisansımı sürdürmekteyim.
Bunun yanı sıra, 2020 yılında İstanbul’da Farsça edebiyat ve kültüre ilgi duyan arkadaşlarımla birlikte "Soxen" Kültür Derneğini kurduk. Bu dernek, son beş yılda özellikle Fars edebiyatı alanında geniş kapsamlı ve dikkat çekici faaliyetler yürütmüş; bugün Afganistan Fars edebiyatı için güvenilir ve saygın bir başvuru merkezi haline gelmiştir.
Sayın Mazhar, Mirza Abdulkadir Bidil Dihlevi’ye olan ilginizi ve Esedullah Habib’in Ganj Nehri’nin Kıyılarında romanını çevirinizin temel saikleri anlatır mısınız?
Bidil Dihlevi’ye olan ilgim aile ortamında başladı. Merhum babam, Bidil, Mevlânâ ve diğer büyük mutasavvıfların şiirlerine derin bir sevgi beslerdi; bu nedenle şiir ve mana çocukluk yıllarımdan itibaren hayatımın bir parçası oldu. Üniversite yıllarımda, özellikle tasavvuf edebiyatını daha ciddiyetle okumaya başladığımda bu ilgi derinleşti ve zamanla düşünsel ve araştırmaya dayalı bir uğraşa dönüştü. Bidil, insanı varlık üzerine düşünmeye, iç dünyasına yönelmeye ve kendini yeniden okumaya davet eden bir şairdir; onun şiiri her okunuşta yeni bir ufuk açar.
Ganj Nehrinin Kıyılarında romanını seçmem de bu ilgiden kaynaklanıyor. Esedullah Habib, çağdaş dönemin en önemli Bidil araştırmacılarından biridir ve bu eser, onun Bidil’le kurduğu uzun yıllara dayanan entelektüel birlikteliğin bir ürünüdür. Roman yalnızca Bidil’in hayatını belgesel şeklindeki bir anlatıyla aktarmakla kalmıyor, aynı zamanda okuru dönemin düşünsel, tasavvufî ve kültürel atmosferinin içine çekiyor. Bu eserin çevirisinin, Bidil’i ve Bidil okuma geleneğini Türkiyeli edebiyat dostlarına ve okurlara tanıtmak için en uygun yol olduğuna inandım; ayrıca Afganistan Fars edebiyatı ile Türkiye’nin edebiyat dünyası arasında bir bağ kurmayı amaçladım.
Ganj Nehrinin Kıyılarında romanının yazarı Esedullah Habib’i ve onun Bidil Dihlevi ile olan düşünsel ve akademik bağını nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu bağ romanda nasıl yansıtılmıştır? Sanırım Habib’in akademik yönü de var doğru mu?
Dr. Esedullah Habib, çağdaş Afganistan ve Fars edebiyatının seçkin isimlerinden ve zamanımızın en önemli Bidil uzmanlarından biridir. Şiir, öykü ve eleştiri alanlarında pek çok değerli eseri bulunmakla birlikte, asıl ününü Bidil Dihlevi üzerine yaptığı derinlikli ve uzun soluklu çalışmalara borçludur. Hayatının büyük bir bölümünü Bidil’in şiirlerini okumaya, çözümlemeye ve açıklamaya adamış; Bidil ve Dört Unsur, Bidil Zamanların Şairi ve Bidil Şiiri Sözlüğü gibi temel eserler bu entelektüel birikiminin birkaç ürünüdür.
Bu derin ilişki Ganj Nehrinin Kıyılarında romanında açıkça hissedilir. Yazar, Bidil’e dışarıdan bakan bir anlatıcı değildir; aksine onun dünyasının içinden konuşur. Romanda Bidil’in hayatı yalnızca tarihsel bir biyografi olarak değil, onun tasavvufî, felsefî ve insani bakışının bir yansıması olarak sunulur. Dr. Habib, Bidil’in karmaşık düşünce evrenini akıcı ve edebî bir dille okuyucuya aktararak hem bağımsız bir roman hem de derinlikli bir Bidil incelemesi ortaya koymuştur.
Sizce Ganj Nehrinin Kıyılarında romanının çağdaş Fars edebiyatındaki yeri nedir ve bu eseri önemli kılan unsurlar nelerdir?
Cevap: Ganj Nehrinin Kıyılarında, çağdaş Fars edebiyatında özel bir yere sahiptir; çünkü roman, edebî anlatı ile edebiyat tarihi ve tasavvuf araştırması arasında özgün bir çizgide ilerler. Bu eser ne yalnızca tarihsel bir roman ne de sıradan bir biyografidir; aksine Fars şiirinin en karmaşık ve derin isimlerinden birinin düşünce dünyasını yeniden inşa etmeye yönelik başarılı bir girişimdir. Dr. Esedullah Habib, sahip olduğu derin Bidil bilgisi sayesinde zor tasavvufî ve felsefî kavramları anlatı formu içinde akıcı ve anlaşılır hâle getirmiştir ki bu, çağdaş edebiyatta nadir rastlanan bir başarıdır.
Romanın bir diğer önemli yönü, Bidil okuma geleneğini yeniden canlandırması ve onu modern anlatı biçimleriyle buluşturmasıdır. Ganj Nehri’nin Kıyılarında, gelenek ile modernlik arasında bir köprü kurarak klasik Fars edebiyatının çağdaş formlar içinde yeniden okunabileceğini göstermektedir. Bu yönüyle eser, yalnızca Bidil severler için değil, çağdaş Fars edebiyatına ilgi duyan tüm okurlar için kalıcı ve önemli bir yapıttır.
Müsaadenizle şu Bidil okuma geleneği yahut benim Bidil Okumaları Meclisleri dediğim ortamı da kısaca anlatır mısınız? Türkiyeli edebiyat severler eminim ki bunu da bilmek, tanımak isterler.
Bîdil okumaları, Şehnâme ve Mesnevî okumalarıyla birlikte Afganistan’ın köklü ve özgün kültürel geleneklerinden biri haline gelmiştir. Bu edebî meclisler, Afganistan’ın farklı bölgelerinde yaygın olarak sürdürülmektedir.
Bunlar arasında Bidil okumaları daha farklı ve seçkin bir yere sahiptir؛ çünkü yalnızca beyitlerin okunmasıyla sınırlı kalmaz. Okunması güç şiirleriyle tanınan Bidil’in eserleri, derin düşünme ve ayrıntılı tahlil gerektirir. Öyle ki, Bidil’in tek bir gazeli üzerine saatlerce durulur; bu süreç adeta zihinsel bir yolculuk ve sürekli bir tefekkür halini alır. Bu meclislere katılanlar çoğunlukla bilgi ve derin kavrayış sahibi, toplumsal etkisi olan şahsiyetlerdir ve geniş bir sosyal çevreyi temsil ederler.
Bu kültürün temelleri, Timur Şah Durrani döneminde (1773–1793) atılmıştır. O dönemde sarayda, şahın himayesinde şair ve ediplerin katılımıyla düzenlenen bu meclisler zamanla halk arasında yaygınlaşmış ve günümüze kadar ulaşmıştır.
Afganistan’daki en meşhur Bidil uzmanlarından biri “Qandİ Ağa” idi. Yıllar boyunca evinde Bîdil meclisleri düzenlemiş, bu toplantılar Afganistan’daki Bidil araştırmacılarının ve meraklılarının merkezi haline gelmiştir.
Mirza Abdülkadir Bidil Dehlevî kimdir ve neden Fars edebiyatı tarihinde seçkin ve farklı bir şahsiyet olarak kabul edilir?
Farsça şiirin en büyük isimlerinden ve Hint Üslubunun en seçkin temsilcilerinden biri olan Mirza Abdülkadir Bidil Dehlevî, 1642’da Hindistan’ın Patna şehrinde doğmuş, hayatının büyük kısmını Delhi’de geçirmiştir ve 1720’de Dehli’de vefat etmiştir. Bu nedenle de Dehlili anlamında Dehlevi mahlasını almıştır. Bidil, şiiri hakikatin keşfi, insanın kendini tanıması ve varlık üzerine derin düşünmenin bir aracı olarak gören arif, mütefekkir ve derinlikli bir şairdir. Eserleri, tasavvufî ve felsefî kavramlar ile karmaşık sembollerle doludur; bu yönüyle şiiri, Fars edebiyatının en zor ama aynı zamanda en derin metinleri arasında yer alır.
Bidil’in önemi, Farsça şiiri yeni düşünce ufuklarına taşımış olmasından kaynaklanır. İnsan, evren ve anlam üzerine özgün fikirler ortaya koymuş; İslâm tasavvufu, felsefe ve Hindistan’ın çok katmanlı kültürel-dinî atmosferinden beslenerek bu unsurları yaratıcı bir sentez hâline getirmiştir. Yaşadığı dönemde geniş bir şöhrete sahip olmasına rağmen sade ve yoksul bir hayat sürmüş, saraylara ve siyasî güce yakın durmaktan bilinçli olarak kaçınmıştır. Günümüzde özellikle Afganistan, Hint altkıtası ve Orta Asya’da çok yüksek bir itibara sahiptir; Bidil okuma ve şiirlerini şerh etme geleneği hâlâ canlılığını korumaktadır.
Bidil araştırmaları (Bidilşinaslık/Bidil uzmanlığı) nedir ve Farsça konuşan ülkelerde ve özellikle Afganistan’da nasıl bir yere ve öneme sahiptir?
Bidilşinaslık, Mirza Abdülkadir Bidil Dehlevî’nin şiir ve düşünce dünyasını anlamak, açıklamak ve yorumlamak amacıyla ortaya çıkan düşünsel, eğitsel ve yorumsal çabaların bütününü ifade eder. Dilinin yoğunluğu, tasavvufî ve felsefî kavramların derinliği, sembol ve mecaz kullanımının fazlalığı nedeniyle Bidil’in şiiri, rehberlik ve şerh olmaksızın kolayca anlaşılmaz. Bu yüzden tarihsel süreçte, şiirlerinin bir Bidil uzmanının eşliğinde topluca okunup açıklanmasına dayanan bir gelenek oluşmuştur.
Afganistan’da Bidilşinaslık yalnızca edebî bir akım değil, aynı zamanda entelektüel ve toplumsal hayatın önemli bir parçasıdır. Tarihin farklı dönemlerinde, özellikle kraliyet saraylarında ve kültür insanlarının evlerinde Bidil okuma meclisleri düzenlenmiş; şiirler tartışma ve tefekkür eşliğinde yorumlanmıştır. Bu gelenek zamanla halk arasında da yaygınlaşmış ve Bidil, Afganistan’da Farsça konuşulan dünyanın en sevilen şairlerinden biri hâline gelmiştir. Divanı, en çok okunan fakat aynı zamanda en zor anlaşılan eserler arasında yer alır.
Modern dönemde ise Afganistan’daki Bidil araştırmaları, akademik çalışmalarıyla daha sistemli ve bilimsel bir boyut kazanmıştır. Bu ekol, Bidil’i yalnızca bir şair olarak değil, aynı zamanda bir düşünür, arif ve filozof olarak ele almıştır. Bu yönüyle Bidil-şinâsîlik, gelenek ile modern araştırma arasında bir köprü kurmakta ve Bidil’in düşünsel-edebî mirasını canlı tutmaktadır.
Bidil araştırmaları yalnızca Afganistan’da yaygın değildir; aksine tüm Farsça konuşulan ülkelerde yaygındır ve Bidil’in eserleri üzerine çeşitli araştırmalar yapılmıştır. Ancak Afganistan’da bu ilgi daha farklı ve güçlü bir biçimde ortaya çıkmış, Bidil okumaya dayalı özel bir kültür oluşmuştur. Bu ölçüde yaygın ve köklü bir Bidil okuma geleneği ise diğer ülkelerde aynı düzeyde görülmemektedir.
Afganistan halkı arasında Bidil okuma kültürü nasıl oluşmuştur ve kültürel-sosyal hayatta nasıl bir yere sahiptir?
Afganistan’da Bidil okuma kültürü derin tarihsel köklere sahiptir ve bu ülkenin edebî ve düşünsel yaşamının ayırt edici unsurlarından biri hâline gelmiştir. Bidil Dehlevi’nin şiiri, yoğun dili, karmaşık imgeleri ve derin tasavvufî-felsefî içeriği nedeniyle her zaman açıklama ve yoruma ihtiyaç duymuştur. Bu nedenle Bidil okuma geleneği çoğunlukla kolektif bir etkinlik olarak gelişmiştir: Şiirler evlerde, kültürel ya da dinî meclislerde okunur; bilgili ve tecrübeli bir kişi beyitleri açıklardı.
Bu gelenek yalnızca aydınlar ve ilim ehli arasında değil, halk arasında da yaygındı. Geçmişte ileri gelenlerin evlerinde, dükkânlarda ve dost meclislerinde Bidil Divanı açılır; beyitler üzerinde uzun uzun konuşulurdu. Birçok insan için Bidil okumak yalnızca edebî bir faaliyet değil, aynı zamanda zihinsel ve manevî bir yolculuktu; hayat, acı, yoksulluk, insan ve anlam üzerine düşünmenin bir vesilesiydi.
Günümüzde de bu kültür, farklı biçim ve yoğunluklarda varlığını sürdürmektedir. Bidil, Afganistan’da “yaşayan” bir şair olarak görülür; zor diliyle insanları derin düşünmeye davet eder. Bidil okuma kültürü, şiir ile düşünceyi gündelik hayatla buluşturan önemli bir gelenek olarak, klasik edebiyatın toplumsal yaşamla kurduğu bağın güçlü bir örneğidir.
Mirza Abdülkadir Bidil Dehlevî’nin geniş çaplı şöhretinin nedeni nedir? Onu Fars edebiyatının kalıcı simalarından biri yapan unsurlar nelerdir?
Bidil Dehlevî’nin şöhreti, her şeyden önce düşüncesinin derinliği ve dil ile anlam alanındaki yenilikçiliğine dayanır. O, Hint Üslubu çerçevesinde Farsça şiiri en üst düzeyde bir karmaşıklık, incelik ve felsefî tefekkür noktasına taşımıştır. İslâm tasavvufu, felsefe ve kişisel tecrübelerinden beslenerek, duygunun ötesinde düşünceyi merkeze alan bir şiir dili oluşturmuştur. Bu derinlik, Bidil’in şiirini ciddi okur için her daim yeni ve keşfe açık kılar.
Şöhretinin bir diğer nedeni, onun entelektüel ve ahlâkî bağımsızlığıdır. Şiiri saraylara ulaşmış olsa da, iktidar sahiplerine methiye yazmaktan kaçınmış; sade ve yoksul bir yaşamı tercih etmiştir. Bu duruş, şiirine güçlü bir ahlâkî itibar kazandırmıştır. Ayrıca şiirinin zorluğu, özellikle Afganistan’da kökleşen Bidil okuma ve Bidil araştırmaları geleneğini doğurmuş; bu da onun adının kültürel hafızada sürekli canlı kalmasını sağlamıştır. Tüm bu unsurlar, Bidil Dehlevî’yi Fars edebiyatının en etkili ve kalıcı isimlerinden biri hâline getirmiştir.
Ganj Nehrinin Kıyılarında romanında Bidil Dehlevî’nin portresi nasıl çizilmiştir ve onun şiirleri romanda hangi biçimde yansıtılmıştır?
Ganj Nehrinin Kıyılarında romanında Bidil, ulaşılamaz ve efsanevî bir figür olarak değil; yaşayan, düşünen ve manevî yolculuk hâlindeki bir insan olarak tasvir edilir. Yazar, anlatıyı Bidil’in yoksul ve yetim çocukluğundan başlatır; okuru adım adım onun düşünsel, tasavvufî ve insani olgunlaşma sürecine ortak eder. Bu romanda Bidil, yalnızca içine kapanmış ya da soyut fikirlerle meşgul bir şair değildir; savaş, göç, yoksulluk, yalnızlık ve anlam arayışıyla yüzleşen bir insandır. Bu insani ve gerçekçi yaklaşım, Bidil’in portresini sahici ve derin kılar.
Bidil’in şiirleri romanda süsleyici unsurlar olarak ya da metinden kopuk biçimde yer almaz; aksine anlatının dokusuna doğal ve organik bir şekilde yerleştirilmiştir. Her beyit ya da şiir parçası, hikâyenin o anındaki ruh hâli, yaşanmışlık ya da düşünceyle doğrudan bağlantılıdır. Şiirler, karakterin iç dünyasını açan anahtarlar işlevi görür ve okurun Bidil’in zihinsel evrenini daha iyi kavramasını sağlar. Bu yönüyle roman, hem Bidil’in hayat hikâyesi hem de onun şiir ve düşünce dünyasının anlatı yoluyla yeniden okunmasıdır; bu birleşim, Ganj Nehrinin Kıyılarında’yı çağdaş Fars edebiyatında özgün bir konuma taşır.
Ganj Nehrinin Kıyılarında romanını kısaca tanıtmak istersek, anlatının temel eksenleri nelerdir?
Ganj Nehrinin Kıyılarında, Mirza Abdülkadir Bidil Dehlevî’nin hayatını belgesel nitelikli bir anlatımla ve roman kurgusu içinde sunar. Hikâye, Bidil’in çocukluğuyla başlar: Henüz küçük yaşta anne ve babasını kaybeder, amcası Mirza Kalender’in himayesine girer. Okul ve dinî eğitim sahneleriyle başlayan anlatı, kısa süre içinde Bidil’in tasavvufa yönelişi, okumaları ve hakikat arayışıyla derinleşir. Sa‘dî, Mevlânâ, Senâî ve Attâr gibi büyük mutasavvıf şairlerle tanışması, onun düşünsel ve şiirsel dünyasının temellerini oluşturur.
Romanın ilerleyen bölümlerinde Bidil’in yoksullukla geçen hayatı, savaş alanlarındaki tecrübeleri, toplumdan uzaklaşması ve ardından şiirle örülü bir içe dönüş anlatılır. Genç yaşta şiir yazmaya başlayan Bidil, çevresinin itirazları ve yanlış anlamalarıyla karşılaşır; ancak zamanla şöhreti Hindistan’ın dört bir yanına yayılır, şairler ve düşünce insanları etrafında toplanır. Buna rağmen Bidil, saraylara ve methiyeye yönelmez; hayatının sonuna dek sade ve zahidâne bir yaşam sürer. Roman, Bidil’in ölümü, evinin avlusuna defnedilmesi ve ardından onun adına düzenlenen anma ve “urs” geleneğinin doğuşuyla sona erer. Bu final, Bidil’in düşünce ve şiirinin ölümünden sonra da yaşamaya devam ettiğini vurgular.

Doç. Dr. İSMAİL SÖYLEMEZ
ANKARA ÜNİ. FARS DİL VE EDEBİYATI ÖĞRETİM ÜYESİ

ZUHUR MAHZAR
Kitap çevirmeni

Asadullah Habib
Kitap yazarı

Kitap kapağı

Bidil’in Sembolü
kısa bir kitap tanıtım yazısı, yazarı, yayınevi, ne anlattığı vs.