Halkların Hamalıyım O Halde Özgürüm!

Halkların Hamalıyım O Halde Özgürüm!

Halkların Hamalıyım O Halde Özgürüm!

 

İnsan hayatı, doğum ile ölüm arasındaki bir süreçtir. Bu sürecin başı ile sonu arasında insan, önceden hazırlanmış değişik aşamalarda yaşar. Aile, kabile, kavim, halk (şa’b), ümmet gibi. Kur’an, Hucurat suresi, 13. ayette bu aşamaların her birinin önemini vurgular ve bunların rastgele oluşmuş kümeler olmadığını, bilakis “yaratılmış” olduklarını belirtir: “Biz sizi bir erkek, bir dişiden yarattık” (Aile). “Sizi halklara (şuub) ve kabilelere ayırdık.”

Dil de bu yaratılışa uygun adlandırmalar ile bu hakikati pekiştirir. Mesela Arapça gibi doğal özelliklerini yitirmemiş diller, insana, hayata, sosyolojiye ve sosyal kümelere dair ufuk açıcı, yol gösterici bilgiler barındırırlar. Arapçada insan kümelerine verilen isimler, insanı hayret içinde bırakacak bir ahenk ve bağlantı örneğini oluştururlar. Bu isimlendirmelerden hareketle fıtri özelliğini yitirmemiş Arap zihninde bir bütün olarak insanlığın bir insanın bedeni gibi tasavvur edildiğini görebiliyoruz. Çünkü insanlık kümelerine verilen isimler, insanın bedenindeki çeşitli organların isimleriyle aynıdır. Adam demek olan “Racul” ile ayak demek olan “Ricl” aynı kelimedir mesela. Bir adam büyük insanlığın ayağı konumundadır. “Erkek egemen” herzesiyle “adamlığı” yok ederseniz, “kadın”ı adamlığın dışına iterseniz, insanlık yürüyemez, şimdi olduğu gibi.

İnsanın “adam” olduktan sonra adım attığı ilk küme ailedir. Aile kelimesi, sırt anlamına gelen “a’le” fiilinden gelir. Bu isim, insanın hem ailenin yükünü sırtlamasını hem de zor zamanda sırtını yaslamasını anlatıyor. Yükünü almamak için “aile gerici bir kurumdur” diye kendini aileden soyutlarsan, hayatın zorlukları karşısında bitap düştüğünde sırtını yaslayacağın, sığınacağın bir yuvan olmaz. Her gelen sırtına biner ve kendini bir anda “halkların ilerici bir hamalı” olarak bulursun nitekim.

Bunun bir üstü kabiledir. Kabile kelimesi aslında kafatası kemiği demektir. Kafatası kemiği olmasa beyin her türlü dış saldırıya açık hale gelir. Güneş geçer ve sulanır. Toplumu “feodal” yaftasıyla “kabilesiz” bırakmak, beyini sulanmış bir toplum yaratmak demektir. Nitekim feodaliteden özgürleşen (!), beyinleri sulanmış insanların, sırtlarında taşıdıkları “halklar” kendilerini kurtarırken, özgürleşenlerin (!) kimlerin köleleri olduklarının, nasıl savunmasızlığın zindanlarında kaldıklarının çokça örneği yaşandı, yaşanıyor.

Bir diğer küme kavimdir. Kavim kelimesi anlam itibariyle ayakta durmak, dik durmak demektir. Bir kavmin varsa, ayakta kalabileceğin bir düzenin, bir güvencen var demektir. Bu isimlendirme bir organdan çok duruşu ifade eder. Bu yüzden aileden itibaren bütün sosyal kümeler insanın kavmi olabilirler. Günümüzde kavimsiz oldukları için ayakta duramayan, sürünen nice topluluklar var. Bu yüzden Kürtlerin dik durmalarını (kıyam etmelerini) sağlayan, başta aile ve kabile olmak üzere saldıranlar, onları nasıl bükülmeye sürüklediklerini özellikle bugünlerde görmek mümkündür.

Bundan sonrası ise Türkçede halk dediğimiz “şa’b” kümesidir. Bu kelime ise, farklılık demektir. Tıpkı insan bedenindeki organların her birinin bir işlevinin olması gibi, toplumun çeşitli halklarının da çeşitli alanlarda uzmanlaşması, çeşitlenmesi anlamına gelmektedir. Tek tipçi zihniyetler, sosyal uzmanlaşma anlamına gelen çeşitliliği sevmezler. Herkesin, kendilerinin komutuyla yatıp kalkmasını, her halükarda kendisine muhtaç olmalarını isterler.

Bunun üst kümesi de ümmettir. Ümmet kelimesi ile anne anlamındaki ümm kelimesi arasında anlam birliği var. Ümmet de tıpkı annenin, farklı özelliklere sahip çocuklarını kucaklaması gibi farklı nitelikleri, uzmanlık alanları, karakterleri olan halkları kucaklar ve hiçbirinden doğal niteliğini yok etmesini, bastırmasını istemez. Ümmeti olmayan, ümmetle kucaklaşmayan bir kavmin, annesiz kalmış öksüz gibi halkların şamar oğlanına dönmesi kaçınılmazdır.

Ve en son aşama insanlık kümesidir. İnsan kelimesi, kaynaşma anlamına gelen ünsiyet kökünden gelir. Ailede sorumluluk ve şefkat, kabilede fedakarlık ve himaye, kavimde dik duruş ve kıyam, şa’b’da uzmanlık ve beceri kazanan toplum, evrensel insanlıkla kaynaşmaya hazır hale gelir. Üstelik bu aşamaların tümü de aynı anda mevcut ve işlevseldirler, bir sonraki, bir öncekini yok etmeden.

Dünyada bütün milletler bu doğal sistemin korunması için çaba sarf ederken, bu fıtri ve insani sistemin aksi bir yıkıcılığın, uzun zamandır siyasal bir organizasyonla Kürtler üzerinde deneniyor olması ne hazin!

  

Diğer Yazıları

Ebu Cehil kıtalar dolaşıyor

Ebu Cehil kıtalar dolaşıyor

  • 26.04.2024 / 20:02

Yorum Yaz