İİT’nın En İyi Cevabı Hamas’ı Tanımak Olabilir

İİT’nın En İyi Cevabı Hamas’ı Tanımak Olabilir

Siyonist işgalci soykırımcı İsrail’in, ABD’nin ateşkes önerilerini görüşmekte olan Hamas heyetini Katar’da hedef alması hem kendi saldırganlığında yeni bir aşamaya geçilmesi hem de bölgesel dengelerin büyük bir şok etkisine girişini haber veriyor. Bu şok şimdiye kadar bilhassa Körfez ülkelerinin üzerinde oturdukları güvenlik ve meşruiyet zemini hakkında bir ihbar ve uyarı niteliğinde.

 
Müttefik, hatta koruyucu bildikleri büyük gücün kendilerine bir koruma sağlamak bir yana bizatihi tehdidin başı olduğu gerçeği bu saldırıyla birlikte ayan beyan görünmüş oldu. Katar’a İsrail saldırısının ABD’nin haberi olmadan gerçekleşmiş olma ihtimaline kimse yer vermiyor. Üstelik Katar ABD ile son derece iyi ilişkilere sahip ve Hamas müzakere heyeti ABD ile bir inatlaşma ile Doha’da bulunuyor değil.

 

İSLAM ÜLKELERİ KAVŞAK NOKTASINDA
Buna rağmen ABD’nin İsrail’in saldırganlığına ses çıkarmamış olması ABD’nin İsrail’in elinde oyuncak olduğunu göstermez. İsrail-ABD ilişkilerinde tam tersi doğrudur. Bu durumda İsrail saldırısına en iyi ihtimalle göz yumulmuş olması ABD’nin bölgesel egemenlik iddiasında yeni sınırlarını taraflara tebliğ etme tarzı olarak anlaşılabilir. ABD’li eski subay Scott Ritter’in sıkça vurguladığı ve Katar saldırısı dolayısıyla yeniden hatırlattığı gibi ABD’nin müttefiki olmaz: “Müttefikimiz olan herhangi biri salında müttefikimiz değil, çünkü onlara ihanet edeceğiz ve önceden ettik de… ABD ile anlaşma yaptığında seni bir araç olarak kullanır, biz kimsenin dostu değiliz”
 
Bu sözler ABD’nin dostluktan, müttefiklikten ve güçten genel olarak ne anladığını olabildiğince gerçekçi bir şekilde formüle eden sözler. Şimdiye kadarki ABD’nin kendi müttefikleriyle tarihsel ilişkilerin seyri bu sözleri fazlasıyla doğrulayacak örneklerle dolu. ABD ilişkiden anladığı veya hissettiği olabildiğince kibirli düzeyi yeri geldiğinde hatırlatma ihtiyacı hissediyor. Ne bir erdem ne bir iyilik ne de bir vefa peşindedir ABD. En kaba şekliyle ilişkiyi bir hiyerarşik alt-üst ilişkisi olarak konumlandırıyor. Oysa onunla ittifak ilişkisi kuranların çok farklı beklentileri veya hayalleri olabiliyor, kimin umurunda?
Yoksa ABD kamuoyunda bile desteği giderek azalmış olan İsrail’e de bir vefa borcu yoktur ABD’nin. O yüzden İsrail’e yönelik eleştirilerin veya yaptırım söylemlerinin doğrudan ABD’ye yöneltilmesi gerekiyor. Katar’a yönelik son saldırganlık bir sınır testi ise, bu testin muhataplarının verecekleri cevap bu ilişkideki konumlarını kabullenip etmeme veya bundan çıkıp çıkma iradesini gösterip göstermeme konusunda onları bir karar anına taşıyor. Filistinli yazar Said el-Hajj’ın aljazeera.net’teki yazısında çok iyi ifade ettiği gibi “Ya bu apaçık saldırganlık, Gazze'deki soykırımı ve bölgedeki saldırganlığı durdurmak için bir fırsata dönüşecek ya da Netanyahu ve hükümeti bölgeye daha fazla müdahale etmek için cesaretlenecek.”
SEN DEĞİLSEN KİM DURDURACAK İSRAİL’İ?
 
İşin fırsat kısmı İslam İşbirliği Teşkilatı ile Arap Birliğinin Katar saldırısı dolayısıyla ortak Zirveyi toplamalarıyla gerçekleşir gibi oldu. Bütün İslam ülkeleri ve Arap devletleri Katar’a yapılan saldırının kendilerine yapılmış bir saldırı olduğu noktasında birleştiklerini ve Katar’la dayanışma içinde olduklarını ilan ettiler. Katar’a yönelik saldırının gerçekten de kendilerini de hedef alacak saldırılar silsilesinin habercisi olduğu konusunda biraz daha yüksek bir bilinç düzeyi sergilediler.
Cumhurbaşkanı Erdoğan "İslam aleminin İsrail'in yayılmacı emellerini boşa çıkaracak dirayete sahip" olduğunu söyledi ve bu sefer muhtemel bir ortak hareket için yapabileceği katkıları da somut olarak teklif etti:

"Bunu engelleyecek imkanlarımızın olduğunun farkındayız. Artık bazı alanlarda kendi kendine yeter seviyeye ulaşmamız şarttır. Bunların başında caydırıcı bir savunma sanayisi ve kalkınma geliyor. Yetenekleri ve tecrübelerimizi siz kardeşlerimizle paylaşmaya hazır olduğumuzu bilmenizi isterim. Gelecek on yılları kazanmak için şimdiden bu alanlarda işbirliğimizi yoğunlaştırmamız gerektiğini düşünüyorum."

 
Bütün liderler İsrail’i en şiddetli şekilde eleştirdi, lanetledi ve kınadı. Ama gel görelim ki diğer bütün toplantılardan farklı bir sonuç çıkmadı. İsrail, Doha İslam ülkelerinin zirve toplantısı esnasında Gazze’ye işgal amaçlı kara saldırısını başlattı ve ilk saatlerde yine 50’nin üstünde çoluk çocuk, sivil insanı katletti, ayakta kalan onlarca binayı yıktı, bütün küstahlığıyla İslam dünyasına meydan okumaya devam etti.
İİT ve AB Zirvelerinin dili ve tutumu hiçbir şekilde caydırıcı olmuyor, olamıyor. Çünkü bu dilde her şeyden önce açık bir kendine güvensizlik, inançsızlık ve eziklik var. “İsrail durdurulmalı”, “Birileri İsrail’i durdursun”, “Uluslararası toplum İsrail’e gereken yaptırımları uygulasın”, “İsrail’e etkili müdahaleler yapılsın” gibi cümlelerin muhatabı kim? Bu tarz cümlelerle boca edilen bin bildiri de yayınlansa, milyon toplantı da yapılsa kimsenin bunlardan cayacağı yok, bunu anlamak çok mu zor?
Oysa Erdoğan’ın “bunu engelleyecek imkanlarımızın olduğunun farkındayız” ifadesi üzerinden gidilse, İİT ve AB’nin kendi güçlerine biraz inançları oluşsa zaten İsrail’i durdurmak için kimseden yardım istemeye gerek yok. İslam ülkeleri doğrudan durdurmuş olur.
 
İSLAM ÜLKELERİNİN ABD’YE KARŞI BİRLİK OLMALARI HALİNDE İSRAİL İTİNİN SAHİBİ ABD’YE KARŞI HADDİNDEN FAZLA KOZLARI VE İMKANLARI VAR
Muhatap doğrudan ABD olmalı. “Ey ABD şu kuduz itini artık çek bölgeden, senin desteğin olmadan bu it havlayamaz bile, bunu biliyoruz artık!” diyebilirler. Bunu belki tek başlarına diyemezlerdi ama hep birlikte bir duruş sergilediklerinde işin ciddiyetini hissettirirler.
Zirve bildirisinde İsrail saldırganlığına karşı dünyada oluşan Filistin dayanışmasının Filistin devletini tanımaya götürüyor olmasının kendi başarıları gibi sunulması çok haksız ve gereksiz. Bir defa bu başarı Gazze halkının kendini feda ederek dünyaya anlattığı davasının bir başarısıdır. İslam ülkeleri Filistin için henüz hiçbir şey yapmış değiller. Ayrıca Filistin’in tanınmasının bu yaptırım-güç dengesi içinde İsrail’e hiçbir etkisi olmuyor zaten.
 
Bu aşamada yapabilecekleri daha etkili ve basit bir şey var aslında: Hazır İsrail Hamas müzakere heyetine saldırmışken ve Katar’a yaptığı saldırının misliyle bütün İslam dünyasını tehdit etmişken yapılacak en iyi misilleme Filistin devletini tanımak değil Hamas’ı tıpkı Erdoğan’ın tanımladığı gibi bir Kuva-yı Milliye olarak tanımaktır.
BUGÜN İSLAM DÜNYASINA ALENEN VE KÜSTAHÇA MEYDAN OKUYARAK DÜŞMANLIK İLAN ETMİŞ BU KUDUZ GÜCE KARŞI CEPHEDE SAVAŞAN TEK GÜÇ HAMAS’TIR
Dolayısıyla Hamas’ı sahiplenmek, ona kapılarını açacağını ilan etmek İsrail’e veya sahibi ABD’ye verilecek en iyi cevap olur.
Ne soykırımcı, katil İsrail’in ne de onun suçlarını azmettiricisi ABD’nin Hamas’ı veya başka bir varlığı terörle suçlayacak bir ahlaki konumu kalmamıştır. Hamas bütün Müslümanlar adına bütün Müslümanların şerefini kurtarmak adına kendini feda ederek bir mücadele veriyor.

Bugün ona sahip çıkmak Filistin devletini tanımaktan çok daha etkili ve çok daha isabetli bir adım olur. Hem de İslam dünyası adına alenen yapılan aşağılamaya razı olunmadığını da göstermiş olur.

Diğer Yazıları

Yorum Yaz