Yüzen Dijital Vatan: Küresel İntifadanın Yeni Biçimi

Yüzen Dijital Vatan: Küresel İntifadanın Yeni Biçimi

Toplumsal hareketler, siyasal ve kurumsal güzergahların dışında gelişen ve sosyal yapıyı belirli yönleriyle değiştirmeyi amaçlayan kolektif eylemleri ve yapıları ifade eder. Toplumsal değişime bağlı olarak açığa çıkan belirsizlikler, politik ve ahlaki sarsıntılar, kaygı ve gerilimler, toplumsal hareketlerin muharrik unsurlarıdır. Bu bağlamda son yıllarda kendiliğinden gelişen ağ yapıları, örgütlenme biçimleri, siyaset üstü ahlaki talepleri ve aracılık ettikleri yeni kimlik formlarıyla dikkat çeken yeni toplumsal hareketler, önceledikleri değerler, aracılık ettikleri toplumsal talepler ve giderek daha da çeşitlenen eylem repertuarlarıyla dikkat çekmektedir.

1990’lı yıllarda Sovyetler Birliği’nin çöküşü ve liberal demokrasilerin tüm dünyada yükselişe geçmesi, toplumsal hareketlerin yönelimlerini ve dinamiklerini de derinden etkiledi. Siyasal sistemler ve sınıflar arası rekabete dayanan protestolar, giderek yerini liberal değerler, demokratikleşme talepleri ve kimlik temelli yeni sosyal hareketlere bıraktı. Teknoloji ve iletişim olanaklarındaki gelişmelere bağlı olarak ortaya çıkan küresel ölçekli eylem pratikleri, giderek modern toplumların kalıcı bir parçası haline geldi. Özellikle ağ teknolojilerinin genişlemesi, adalet ve hak temelli arayışlar için elverişli bir zemin üretti ve tüm dünyada geleneksel iktidar alanlarını köklü bir biçimde sarsmaya başladı. Hükümetlerin ya da küresel ölçekli yapıların kontrolünün dışında gelişen bu yeni hareketler kolektif acıları, korkuları, hayalleri ve umutları kitlesel eylemlere dönüştürerek özerk ve alternatif kamusal alanlar inşa etmeye başladı.

2010 yılında önce Tunus’ta, daha sonra İspanya’da, Yunanistan’da, Portekiz’de, İtalya’da ve İngiltere’de farklı bağlamlarda ortaya çıkan ve sosyal ağlar aracılığıyla örgütlenen birbirinden bağımsız pek çok hareket, siyasi partileri, medyayı ve geleneksel anlamda liderliği reddederek, karar alma mekanizmaları da dahil olmak üzere özerk ve yatay sanal iletişim ağlarıyla harekete geçmişti. Amerika’da Occupy Wall Street, Tunus’ta başlayan Arap Baharı, İran’da Yeşil Hareket, İngiltere’de Londra İsyanları, Fransa’da Sarı Yelekliler, Hong Kong’da hükümet karşıtı gösteriler dijital aktivizmin değişen boyutlarını ortaya çıkardı. Bu yeni bir olguydu ve ilerleyen süreçlerde başlıca güç odaklarını yeni stratejiler üretmeye zorlayacaktı.

Çarpıtılmış Hakikat, Sosyal Ağlar ve Küresel İntifada

Başlangıçta toplumsal hareketler için yeni bir mecra ve görünürlük alanı olarak değerlendirilen sosyal ağlar, bugün artık başlı başına, özgün bir form olarak dikkat çekiyor. Başta örgütlenme dinamikleri olmak üzere alternatif kamuoyu oluşturma ve özgün enformasyon stratejileriyle bu yeni (dijital) aktivizm, birbirinden bağımsız kitlesel huzursuzlukları ya da talepleri harekete geçiriyor. Dijital kampanyalar, hukuki girişimler ve küresel ittifaklar aracılığıyla devlet dışı aktörlerden uluslararası kuruluşlara kadar uzanan geniş bir yelpazede yapısal süreçleri dönüştürmeyi başarıyor. Bunun en yakın ve en kapsamlı örneği 7 Ekim 2023 Aksa Tufanı’ndan bugüne devam eden küresel ölçekli protestolar. İşgalci İsrail yönetiminin geçmişten bugüne Filistin halkına yönelik olarak işlediği insanlık suçları, ilk defa bu denli geniş ölçekte sosyal ağlar aracılığıyla görünür kılındı ve sosyal medyayı bir ifşa ve direniş biçimi olarak merkezileştirdi. 

Hanine Shehadeh, Filistin halkının işgal edilen topraklarına karşın, sosyal medyada yeni bir vatan inşa ettiklerine işaret ederek, bu sanal inşa biçimini yüzen dijital vatan olarak adlandırıyor. Gerçekten de yeni medya araçları, yalnızca sağladığı iletişim olanaklarıyla değil, aynı zamanda unutturulmaya ve silinmeye çalışılan bir tarihin ve kültürel hafızanın hatırlanmasına ve korunmasına aracılık etmesiyle de öne çıkıyor. 

Öte yandan Gazze’de yaşanan soykırım ve insanlık suçlarının öngörülemez biçimde tüm dünyaya yayılması, sosyal medya platformlarının manipülatif yapısını da ortaya çıkarıyor. İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW), Aralık 2023 raporunda Instagram ve Facebook’u yöneten Meta’nın sosyal ağlarında Filistin ile ilgili içerikleri sistematik olarak sansürlediğini açıkladı. Artık hakikat sadece parçalanmış değil, aynı zamanda algoritmik olarak yönlendirilen, ticari çıkarlarla kırpılan, devletlerin siber hakimiyetiyle sınırlandırılan bir hüviyete büründürülmüştü. Ne var ki Batılı ana akım medyanın ve sosyal medya platformlarının soykırımı ve sivillere yönelik katliamları örtbas etmeye çalışmasına karşın, sosyal ağlarda kontrol edilemez bir biçimde yayılan içerikler üçüncü bir cephe oluşturdu ve bu cephe her geçen gün genişleyerek Gazze halkının direnişini küresel ölçekli protestolarla tüm dünyada bir vicdan hareketine dönüştürdü. 

Tüm dünyaya yayılan sokak eylemlerinin yanı sıra İsrail mallarına yönelik sivil protestolar, bir baskı ve kontrol aracı olarak “boykot”u etkin bir mücadele aracı haline getirdi. Geçtiğimiz günlerde İsrail menşeli bir firma, boykot sebebiyle 65 bin kişiyi işten çıkaracağını duyurdu. Boykotun küresel ölçekli etkileri, aynı zamanda küresel sermayenin yeniden dağılımını da gündeme getirdi. Yakın zamanda Gazze’yi bir soykırım hapishanesine dönüştüren ablukayı kırmak ve bölgeye insani yardımları ulaştırmak için harekete geçen 46 ülkeden yaklaşık 500 aktivistin katıldığı Sumud filosu, sosyal ağların ürettiği yeni aktivizmin başarısını ortaya koyan küresel bir hareket olarak kayıtlara geçti. 

Tıpkı toplumsal hareketlerin geleneksel formlarında olduğu gibi dijital aktivizm de toplumsal huzursuzlukların yol açtığı gerilim, direniş, çatışma, başkaldırı/isyan, anarşi ve devrim gibi çok farklı protesto biçimlerine yol açıyor. İtiraz ve tepki dinamiğini harekete geçiren ana motivasyon siyasal otoritelerin yönlendirme ve baskıları, toplumda tabakalaşmanın yol açtığı eşitsizlikler, ekonomik krizler, dini talepler, savaş, göç ya da olağanüstü diğer sosyal süreçler gibi oldukça çeşitli faktörlere bağlı olarak ortaya çıkabiliyor. Bütün bu faktörler çoğu zaman birbiriyle iç içe geçerek gerçeklik kazanıyor.

Son yıllarda Filistin’in özgürlüğü için yükselen dijital kampanyalar, sadece politik bir tepki olarak değil; aynı zamanda küresel bir vicdan hareketi olarak dikkat çekiyor. Bu kampanyalarda dini semboller, Müslümanlar için kolektif bir kimlik, aidiyet ve direniş kaynağı olarak yeniden anlam kazanıyor. Bu da hibrit, estetik, bireysel ve seçmeci postmodern kimlik biçimlerinin dışında kolektif ve bütüncül, “tek bir hakikat” iddiasıyla hareket eden yeni bir eksenin yükselişini teyit ediyor. 

Çarpıtılmış, bastırılmış ve görelileştirilmiş hakikatlerin yeniden keşfine ve kültürel belleğin bu doğrultuda şekillenmesine imkân sağlayan bu yeni aktivizm, dini bir dogma ya da kültürel bir kurum olmanın ötesinde, kolektif bir kimlik ve hafıza olarak yeniden canlandırıyor. Dinin politikleşme biçimini bürokratik kanallardan alıp, sivil inisiyatiflere doğru genişleten bu yeni hareket formları, onun şimdiye müdahale eden bir güç olarak yeniden okunmasına imkân veriyor.

 

Diğer Yazıları

Yorum Yaz