Soykırım Notları 2: Kamplar Çağı

Soykırım Notları 2: Kamplar Çağı

 

Bir önceki yazıda soykırıma giden sürecin “kötü insanlar” cevabıyla geçiştirilebilecek kadar basit olmadığını dile getirmiştim. Zygmunt Bauman’ı (1925-2017) 20. yüzyılı “yeniden-değerlendirmeye” iten sebeplerden birisi de bu “kötü-lük” cevabının yetersizliğidir. 20. yüzyılda gerçekleştirilen katliamların boyutu ve vahşiliği “kötü insan” istatistikleriyle açıklanabilecek gibi değildir.

 

Kendisi de Holokost kamplarından kaçarak hayatta kalmış bir Yahudi olan Bauman, 1995 tarihli bir yazısına “Kamplar Yüzyılı?” başlığını verir. 17. yüzyıl Akıl, 18. yüzyıl Aydınlanma, 19. yüzyıl Devrimler Çağı olarak adlandırılmıştır sonraki nesiller tarafından. Peki tüm bu dört yüzyıllık ilerlemenin, gelişimin ve modernleşmenin ardından gelen 20. yüzyıl nasıl olur da Auschwitz’in ve Gulag’ın gölgesinde bir Kamplar Çağına dönüşür? Tüm bu modern, aydın, uygar, rasyonel, hukuka bağlı, disiplinli, barışçıl ve güler yüzlü iyi insanlar nasıl olur da tarihte eşi benzeri görülmemiş bu katliamları gerçekleştirebilir? Nihayetinde kamplar modernleşmenin kurtulmaya çalıştığı modern-öncesi barbarlığın değil bizzat modernleşmenin bir icadıdır.[1]

 

Bauman’ın kamplar nasıl mümkün olmuştur sorusuna kısa cevabı modernleşmedir. 20. yüzyılın bize öğrettiği şey, modernleşmenin sadece çok üretim, zenginleşme, hızlı-özgür seyahat ile ilgili değil aynı zamanda, “hızlı ve etkin öldürme” ve “bilimsel olarak tasarlanan ve yürütülen soykırım” ile de ilgili olduğudur.[2] Zira bu hızlı, sistematik ve büyük ölçekli katliamların mekânı olan kampları mümkün kılan şey modern uygarlıktır. Burada Bauman modern uygarlığın üç özelliğinin bu imkânı verdiğini söyler: Uzaktan iş yapma kabiliyeti, eyleme karşı ahlaki kayıtsızlık (adiaforizasyon) ve rasyonel olarak dizayn edilmiş yapay bir nizamı amaçlayan bahçıvan duruşu. Bir sonraki yazıda ele alacağım bu özelliklerin nasıl kamplarla ve soykırımla sonuçlandığını gösterdikten sonra da makalesini geleceğe dair cevaplanmayı bekleyen sorularla bitirir: Kampların modern dünyanın bir parçası olduğu muhakkaktır ancak onda mündemiç, ayrılamaz bir parça olup olmadığı hala kanıtlanmayı beklemektedir. Öyleyse, bu yüzyıl tarihçiler tarafından “Kamplar Çağı” olarak mı anılacaktır? Bunun yanıtının, yani Auschwitz’in ve Gulag’ın en kalıcı sonucunun ne olacağını zaman gösterecektir: Bu tecrübeye tekrar mı döneceğiz yoksa bu tecrübe sayesinde modernleşmenin karanlık yüzünün ve ilerlemenin insan maliyetinin bir muhasebesini yapıp 20. yüzyılı bir Uyanış Çağı olarak mı anacağız?[3]

 

Holokost’un utanılması gereken uzak bir mazi olarak hatırlandığını ve özellikle de faillerinin İsrail üzerinden günah çıkartmaya devam ettiğini düşünürsek, bu soruya Uyanış Çağı cevabını verenler olabilir. Üstelik geçtiğimiz yüzyılın yeniden-değerlendirmelere vesile bir Uyanış Çağı olduğu iddiasını güçlendirmek için bu mantıkla öne sürülebilecek örnekler de mevcuttur: Barack Hussein Obama’nın Amerikan başkanı veya Rishi Sunak’ın Birleşik Krallık, Humza Yousaf’un İskoçya başbakanı seçil(ebil)mesi, sadece Holokost Anma Günü değil, Siyahi Tarihi Haftası/Ayı (Black History Week/Month) ya da BM tarafından ilan edilen 15 Mart Uluslararası İslamofobiyle Mücadele Günü gibi anma kutlamaları.

 

Ancak öte yandan, 21. yüzyılın ilk çeyreğini bitirirken, Gazze/Filistin ve Doğu Türkistan başta olmak üzere, dünya coğrafyasına, özellikle de ulus devlet “sınırlarına” kör olmayan gözler, geçen yüzyılın bir Uyanış değil Kamplar Çağı olarak anılacağını kolaylıkla söyleyecektir. Zira bütün bu iade-i itibarlara ve şaşalı anmalara, hatta bunların uluslararası ve kurumsal statülerine rağmen, mezkûr soykırım kampları şiddetlerini arttırarak devam edebilmektedir. Gazze zaten hepimizin gözleri önünde bir Muselmann fabrikasına dönüşmüşken,[4] Çin’in Doğu Türkistan’da uyguladığı aşamalı soykırım da yavaş yavaş gün yüzüne çıkmaktadır. Uluslararası haber ajanslarının ulaştığı gizli çekimlere ve belgelere ek olarak kamplardan kurtulan Uygurların ifadeleri de manzaranın 20. yüzyıl toplama kamplarından ileri teknolojileri hariç çok farklı olmadığına tanıklık etmektedir.[5] Fakat Auschwitz ve Gulag çapındaki bu kampların yanı sıra, ulus devletlerin sınırları da daha küçük boyuttaki kampların mekânları haline gelmiştir. Mesela 2020’de Yunanistan sınırında bulunan, göçmenlerin tutulduğu gizli “kara merkez”[6] ve 2021’de Samos’ta açılan mülteci kamplarının bir yaşam alanından ziyade yeni teknolojilerle donatılmış bir hapishaneye benzeyen sistemi[7] henüz soykırım aşamasına ulaşmamış insan kıyımının devam ettiği yerlerdendir. Benzer şekilde, ABD Göçmenlik ve Gümrük Muhafazanın (ICE) Irwin gözetim merkezindeki “İspanyolca-konuşan” göçmen kadınlara bir doktor tarafından rızaları ve bilgileri dışında kısırlaştırma operasyonlarının yapıldığı ortaya çıkmış ve bunun 20 yıldır sürdüğü iddiaları da soruşturulmaya başlanmıştır.[8]

 

Peki Uyanış Çağı iddiasını destekleyenlerin sunabileceği bu kadar örneğe rağmen, hala bir Kamplar Çağı içinde olmamız gerçeğini nasıl anlayabiliriz? Irkçılığın, katliamların, soykırımların muhakemesini yapıp da onların “sonrası” bir çağa geçtiysek veya Obama, Sunak, Holokost Anması ve İslamofobiyle Mücadele Günü vakaları gerçekleşebildiyse, 2020 Black Lives Matter (Siyahların Hayatı Değerlidir) hareketine ve şu anki Filistin protestolarına götüren süreçler ne ifade etmektedir? Burada ırk-sonrası (post-racial) durum tartışmaları bize yardımcı olabilir. En basit haliyle, ırk-sonrası toplum, ırkçılığın artık kötü ve utanılası bir mazi olarak geride bırakıldığı, anormal kabul edildiği bir duruma işaret etmektedir. Karşılaştığımız ırkçılıklar yapısal ve genel değil, kötü bireyler tarafından işlenen şahsi suçlar ve hatalardır. Eğitim imkanları, kurumlara erişim, istihdam fırsatları gibi “sosyal yaşamın temel koşulları, ırksal tercihlere, seçimlere ve kaynaklara, artık giderek daha az dayanmaktadır.” İnsanların yaşam şartlarını atandıkları ırk değil kişisel çabaları belirlemektedir.[9] Bahsettiğim örnekler, özellikle de Obama’nın seçilmesi ve Holokost Anmaları ırk-sonrasılık iddialarının en bilinen referanslarıdır. Ancak ırk-sonrasılığı bir paradoks veya mit olarak adlandıran uzmanlara göre, sonrasına yani sonuna geldiğimiz şey bir potansiyel, sistem veya yapı olarak ırk ve ırkçılık değil onların bazı tezahürleridir. Ki, post-ırkçılığın her toplumdaki hali de farklı olduğu için bu bazı tezahürler bile bazı toplumlarda devam etmektedir. Ancak daha önemli olan nokta bu sona gelişlerin aslında daha önce görülmemiş ve fark edil(e)meyen yeni ırkçılık anlayışlarına, düzenlerine ve düzenlemelerine yer açması ve eski ırkçılığın bu yeni yapıyla yer değiştirmesidir.[10] Bu anlamda ırk-sonrasılık, ırkın sonundan ziyade ırkçılığın bir uzantısı olan bir “yeni-ırksallık”a tekabül etmektedir.[11]

 

Irk-sonrasılıkla kuracağımız bir benzerlik üzerinden, aynı tespiti kamplar için de yapabiliriz ki benzerliğin de ötesinde, neredeyse tamamı ırkçılık sonucu ortaya çıkan kampları, bu durumun bir parçası olarak da düşünebiliriz. Bazı yeniden-değerlendirmelere ve uyanışlara rağmen, 20. yüzyıl, hafızalarımızda hala tecrübesine tekrar dönülen bir Kamplar Çağı olarak yer etmektedir. Fotoğrafları Auschwitz sakinlerininkiyle yan yana konulan Filistinlilerden de anlaşılacağı üzere 20. yüzyılı bugün için bir referans noktası haline getiren pek çok tecrübe, maalesef Kamplar Çağının ileri teknolojilerle donatılmış yeni-kamplarla sürdürüldüğünü göstermektedir.

 

 

 

 

[1] Zygmunt Bauman, “A Century of Camps?”, içinde Life in Fragments: Essays in Postmodern Morality (Blackwell Publishing, 1995), 192-95.

[2] A.g.e., 193.

[3] A.g.e., 206.

[4] Muselmann, yani Müslüman, toplama kamplarında en uç noktaya gelmiş, artık yaşayan ölülere dönüşmüş yahudiler için kullanılan tabirdir. Fabrika benzetmesi bağlamında da Agamben’in Arendt, Heidegger ve Rilke üzerinden tartıştığı “ceset imalatı” meselesine bakılabilir. Giorgio Agamben, Tanık ve Arşiv: Auschwitz’den Artakalanlar, Çev. Ali İhsan Başgül (Dipnot, 1999).

[5] https://www.aa.com.tr/tr/dunya/cinin-sincandaki-baski-politikasina-iliskin-belge-ortaya-cikti/1647647https://www.bbc.com/news/world-asia-china-55794071

[6] https://www.nytimes.com/2020/03/10/world/europe/greece-migrants-secret-site.html

[7] https://theconversation.com/inside-new-refugee-camp-like-a-prison-greece-and-other-countries-prioritize-surveillance-over-human-rights-168354

[8] https://www.theguardian.com/us-news/2020/dec/22/ice-gynecologist-hysterectomies-georgia

[9] David Theo Goldberg, Are We All Postracial Yet? (Polity, 2015), 2.

[10] A.g.e., 5.

[11] A.g.e., 24.

Diğer Yazıları

Yorum Yaz