Hamas’tan Silah Bırakması İsteniyor, Peki Siyonist İşgalciden Ne İsteniyor?

Son günlerde 'New York Bildirisi' adıyla bilinen ve 'iki devletli çözüm' söylemi altında Filistin meselesine sözde bir çözüm arayan uluslararası bir toplantıda, Suudi Arabistan, Katar, Mısır ve diğer Arap ülkelerinin de içinde bulunduğu 17 ülke, Hamas’a silah bırakması ve silahlarını Filistin Yönetimi’ne teslim etmesi çağrısında bulundu.
Bu çağrı sadece tarihi bir gaflet değil, aynı zamanda ahlaki bir çöküşün, siyasi bir sapmanın ve inanç düzeyinde büyük bir ihanetin tezahürüdür. Çünkü bu çağrının anlamı açık ve nettir: Direnişten vazgeçin! Siyonist işgalciye boyun eğin! Mescid-i Aksa’nın esaretini kabul edin! Kudüs’ün Yahudileştirilmesini izleyin! Gazze’yi teslim edin ve şehitlerin kanını unutarak düşmanın planlarına ortak olun!
Bu Çağrı Ne Anlama Geliyor?
Hamas’tan silah bırakması isteniyor. Kime bırakması isteniyor? İşgal altındaki Batı Şeria’da kendi halkına baskı uygulayan, direnişçileri tutuklayan, İsrail istihbaratıyla koordinasyon hâlinde çalışan ve yıllardır tek bir seçim dahi yapmadan koltuğunu koruyan Mahmud Abbas liderliğindeki Filistin Yönetimi’ne.
Bu çağrı şu anlama geliyor:
Kudüs’ü özgürleştirme hedefinden vazgeçin.
İşgale karşı silahlı direnişi bırakın.
Siyonist teröre teslim olun.
Yüz binden fazla şehidin kanını görmezden gelin.
Gazze’yi savunmasız bırakın.
Milyonlarca mültecinin evlerine dönme hayalini yok edin.
Bu, sadece bir siyasi hata değil; İslam akidesine, şeriata, Filistin halkının fedakârlıklarına, direnişin ahlakına ve şehitlerin ruhuna karşı işlenmiş büyük bir suçtur.
Neden Hamas Silah Bırakamaz?
Çünkü Hamas’ın elindeki silah:
Bir halkın işgale karşı son savunma hattıdır.
İsrail’in soykırım ve tehcir politikalarına karşı caydırıcı bir güçtür.
Mescid-i Aksa’nın onurunu koruyan bir kalkandır.
Şehitlerin vasiyetidir.
İslami bir sorumluluktur.
Silah bırakmak; teslim olmaktır. Silah bırakmak; siyonist planlara ortak olmaktır. Silah bırakmak; Filistin davasını Arap başkentlerinin masalarında pazarlık konusu hâline getirmektir.
Bugün Hamas’tan silah bırakması isteniyor ama kimse Siyonist işgalciden şu soruları sormuyor:
Neden nükleer silahlarınız var?
Neden kadınları, çocukları ve sivilleri hedef alıyorsunuz?
Neden gazetecileri, sağlık çalışanlarını, öğretmenleri katlediyorsunuz?
Neden camileri ve kiliseleri yıkıyorsunuz?
Neden 1948 sınırları dışındaki tüm toprakları işgal ediyorsunuz?
Neden Birleşmiş Milletler kararlarını hiçe sayıyorsunuz?
17 ülke, Hamas’a “silah bırak” çağrısı yaparken, aynı zamanda işgalcinin meşruiyetini de tanımış oluyor. Çünkü direnişin silahsızlandırılması, işgalin güvenliğini sağlamak anlamına gelir.
İki Devletli Çözüm: Gerçek mi, İllüzyon mu?
Aynı zirvede dillendirilen “iki devletli çözüm” ise artık tarihin tozlu raflarında kalmış bir efsaneden ibarettir. Çünkü İsrail fiilen Batı Şeria’yı parçalamış, yerleşim yerleriyle Filistin topraklarını bölmüş, Kudüs’ü ilhak etmiş ve milyonlarca mülteciyi dışlamıştır.
Bu şartlar altında hangi iki devlet? Hangi sınırlar? Hangi egemenlik?
Bu tür çağrılar, halkı uyutmak ve işgali kalıcı hâle getirmekten başka bir işe yaramıyor.
Gerçek Çözüm: Cihad ve Direniş
Filistin meselesinin çözümü, Oslo masalarında ya da normalleşme anlaşmalarında değil; direniş siperlerinde, Gazze’nin tünellerinde, Kudüs’ün sokaklarında ve şehitlerin kanıyla yazılan tarih sayfalarında aranmalıdır.
Direniş, İslami bir görevdir.
Direniş, halkın hakkıdır.
Direniş, hukuki bir meşruiyettir.
Siyonist rejim bir işgal gücüdür ve uluslararası hukuka göre işgal altındaki topraklarda silahlı direniş meşrudur.
Dolayısıyla, Hamas’ın silah bırakması değil; aksine daha fazla silahlanması, daha fazla savunma hattı oluşturması, daha fazla direniş cephesi açması gerekir.
Çifte Standartlar ve Ahlaki İflas
Bu çağrının yapıldığı aynı günlerde, İsrail savaş uçakları Gazze’de bir okulu vuruyor, çocukları öldürüyor, camileri yerle bir ediyor. Peki, bu ülkelerden biri çıkıp da İsrail’e “silahını bırak, geri çekil” diyebiliyor mu? Hayır.
Çünkü bu ülkeler çoğu zaman İsrail’le ekonomik, askeri ve istihbari iş birlikleri yapıyor. İsrail’le normalleşiyor, ona hava sahasını açıyor, ticaretini artırıyor.
İşte bu yüzden bu çağrılar samimi değil. Direnişi yok etmek, Filistin davasını etkisiz hâle getirmek, İsrail’e zaman kazandırmak için yapılan çağrılardır.
Bu Silah Emanettir, Teslim Edilemez!
Hamas’ın elindeki silah; bir halkın onurudur, ümmetin sorumluluğudur, İslam’ın şehitlerine verdiği bir sözdür. Bu silah, ancak özgür bir Kudüs’te, işgal bitip şehitlerin mezarları başında Fatihalar okunduğunda bırakılabilir.
Bugün yapılması gereken:
Hamas’a değil, İsrail’e baskı kurmaktır.
Direnişi zayıflatmak değil, güçlendirmektir.
Silahı bırakmak değil, meşru müdafaayı sürdürmektir.
Direnişçileri yalnız bırakmak değil, onlara destek olmaktır.
Unutulmamalıdır ki; işgal devam ettiği sürece, direniş de devam edecektir.
Ve özgür Kudüs için, bu silahlar yere düşmeyecek.
Direnişi Hedef Alan Bu Çağrının Gerçek Arka Planı Nedir?
Hamas’a yönelik bu silahsızlandırma çağrısı, sadece Filistin direnişini değil, aynı zamanda İslami uyanışı ve ümmetin özgürlük ruhunu da hedef almaktadır. Çünkü Hamas sadece bir örgüt değil; bir fikirdir, bir akımdır, bir diriliş hareketidir. O’nun hedef alınması, tüm ümmetin direniş bilincine yönelmiş bir darbedir.
Bu çağrının arka planında, İsrail’in güvenliğini sağlama, bölgedeki silahlı İslami direniş hareketlerini etkisiz hale getirme ve Filistin’i bir “insani yardım projesine” dönüştürme planı yatmaktadır. Yani “devlet” değil, “yardım bekleyen mazlumlar” olsun isteniyor. “Direnişçi” değil, “boyun eğmiş vatandaşlar” olsun isteniyor.
Bu anlayış, İslami ümmetin izzetini ayaklar altına almaktır.
Bu Silahlar Kime Karşı Kullanılıyor?
Burada unutulmaması gereken temel bir gerçek var: Hamas’ın elindeki silah, asla sivillere yöneltilmemiştir. O silah, işgalci askere, tanka, savaş uçağına, keskin nişancıya, toplu cezalandırmalara, soykırıma, abluka politikalarına ve Batı’nın desteklediği siyonist projeye karşı kullanılmaktadır.
O silahlar:
7 Ekim’de Gazze’nin onurunu ayağa kaldırmıştır.
Mescid-i Aksa’yı çiğnetmeme kararlılığının ifadesidir.
Filistin halkının “biz buradayız” çığlığıdır.
Eğer bu silahlar teslim edilirse:
İşgal kalıcı hale gelir.
Kudüs sonsuza dek kaybedilir.
Gazze ikinci bir Batı Şeria olur.
Filistin halkı savunmasız bırakılır.
Bu nedenle Hamas’ın elindeki silah sadece bir mühimmat değil, aynı zamanda bir mesajdır, bir semboldür ve bir ahittir.
Mahmud Abbas’a Teslim Edilmek İstenen Ne?
Çağrının başka bir trajik boyutu daha vardır: Silahlar, yıllardır halkından kopmuş, işgalciyle koordinasyon içinde çalışan, seçim yapmayan, sokaktaki direnişçiyi değil İsrail’in taleplerini önceleyen Mahmud Abbas yönetimine teslim edilsin deniliyor.
Bu, adeta silahları doğrudan Tel Aviv’e vermek anlamına geliyor.
Çünkü Abbas yönetimi:
Hamas’ın üyelerini tutukluyor,
Direnişi bastırıyor,
İşgal güçleriyle istihbarat paylaşıyor,
Direnişi “terör” olarak görüyor.
Böyle bir yapıya silah teslim etmek, “direnişi tasfiye edin” demektir.
Tarih Ne Diyor? Geçmişten Ders Almak
Tarihte silah bırakan direniş hareketlerinin nasıl yok olduğunu gördük:
Irak’ta direniş sustu, işgal kalıcı hale geldi.
Bosna’da silahlar teslim edildiğinde, katliam yaşandı.
Filistin, bu hatayı tekrarlayamaz.
Çünkü bu kez mesele sadece toprak değil; Kudüs’tür, Mescid-i Aksa’dır, İsrail’in bölgesel yayılmacılığıdır, Gazze’de yaşanan soykırımdır.
Peki Çözüm Ne?
Çözüm, adaletin yanında durmaktır. İşgale karşı açıkça “hayır” demektir. Direnişi terör değil, meşru müdafaa olarak görmektir.
İsrail abluka kaldırsın.
Yerleşim yerlerini boşaltsın.
Kudüs’ü terk etsin.
Gazze’yi yeniden inşa etmeye izin verilsin.
Mültecilerin dönüş hakkı tanınsın.
Savaş suçluları yargılansın.
Ve en önemlisi: Silahlı direniş, halkın iradesidir. Bu irade asla yok edilemez.
Son Söz: Bu Silahlar Düşmana Teslim Edilmez!
Gazze’de hâlâ direnen bir halk var. Evleri yıkılsa da inançları sarsılmayan bir halk. Şehit verse de yılmayan bir halk. Bu halkın elindeki tek güvence, direnişin silahıdır.
O silahı bırakmak; teslim olmak değil, ihanettir.
Şehitlere ihanettir.
Kudüs’e ihanettir.
Ümmete ihanettir.
Allah’a verilen söze ihanettir.
Bugün Gazze, tüm İslam dünyasının onurudur. Direnişin son siperidir. Orada düşen bir silah, Mekke’de, Kahire’de, İstanbul’da yankı bulur. Çünkü Kudüs, ümmetin kalbidir.
Bu kalp durursa, ümmet nefes alamaz.