Aksa Tufanı’nın Gölgesinde 1446 Hicrî Kurban Bayramı

Aksa Tufanı’nın Gölgesinde 1446 Hicrî Kurban Bayramı

 

 

Bu, Gazze’deki kardeşlerimizin hâlâ herkesin bildiği, tüm dünyanın takip ettiği bir durumda oldukları ikinci Kurban Bayramı’dır. Kurban Bayramı, adanmışlık ve fedakârlık bayramıdır; zira Allah Teâlâ bu günde dostu İsmail’i büyük bir kurbanlıkla fidye etti: “Ey İbrâhim!” diye ona seslendik;Tamam, rüyanı gerçekleştirmiş oldun. İşte iyileri biz böyle ödüllendiririz. Bu, kesinlikle apaçık bir imtihandı.Biz, (oğlunun canına) bedel olarak ona iri bir kurbanlık verdik.” (Sâffât 104-107).

Bu yüce ayetlerde, Aksa Tufanı bağlamında değerlendirebileceğimiz pek çok anlam vardır:

Birincisi: Samimiyet, ihlas ve Allah’a tam bir itaat, ilahî ilgi ve rabbanî inayetin nazil olmasına vesile olur. Allah, dostlarını kurtarmak ve kullarını teselli etmek için doğrudan müdahalede bulunur. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurur:

“Şüphesiz rabbim dilediğine çok lütufkârdır. Kuşkusuz O çok iyi bilendir, hikmet sahibidir.” (Yusuf 100)

Bu sebeple niyetlerimizi yenilememiz, söz ve davranışlarımızı temizlememiz gerekir ki Müslümanlara yardımımız sırf Allah rızası için olsun; böylece bu yardım gerçek, etkili bir yardım olur ve ilahî inayetin hak ettiği bir mücadele hâline gelir.

 

İkincisi: İhsanla yapılan hiçbir amel Allah katında zayi olmaz, aksine daha büyük bir ihsanla karşılık bulur:

“İyiliğin karşılığı da ancak işte böyle iyiliktir.” (Rahmân 60)

Bu sebeple Yüce Allah buyurmuştur: “İşte biz, iyilik yapanları böyle mükâfatlandırırız.”

İbrahim (as), ihsanın zirvesinde bir örnek sergiledi; ciğerparesi oğlunu alıp rüyasını ona anlattı ve ona da fikir verme hakkı tanıdı: “Bak bakalım, sen ne düşünüyorsun?”

İbrahim’in (as) kurban kesme planlamasında ihsanın zirvesi görünmektedir. İbn Kesîr şöyle demiştir:

“Bu, Allah’ın Halili İbrahim’i büyük bir imtihana tabi tutmasıdır. Yaşlılıkta, uzun yıllar sonra kendisine verilen bu değerli evladı Allah’ın emriyle, kimsenin olmadığı, ekin bitmeyen, sessiz ıssız bir vadiye, annesiyle birlikte bırakması emredildi. O da tevekkülle Allah’a güvenerek onları oraya bıraktı. Sonra da bu evladı kurban etmesi emredildiğinde, Allah’a itaatte gecikmeden bu emre yöneldi. Oğluna da durumu anlattı ki gönlü daha rahat olsun. O da şöyle cevap verdi:

“Babacığım! Emrolunduğun şeyi yap. İnşallah beni sabredenlerden bulacaksın.”

Bu cevap, babaya ve âlemlerin Rabbine en güzel itaattir. Sonra Yüce Allah buyurdu:

“Her ikisi teslim olup, onu alnı üzerine yatırınca…”

Bazıları, oğlunu yüzü koyun yatırmasının sebebini, yüzüne bakarak zorlanmamak için olduğunu söyler. İbrahim oğlunu kesmek üzere bıçağı boğazına sürdü ama bıçak kesmedi. Rivayete göre boğazıyla bıçak arasına bir bakır levha kondu. Sonra Allah Teâlâ ona şöyle nida etti:

“Ey İbrahim! Rüyayı doğruladın!”

Yani, artık imtihan gerçekleşti, Rabbine itaati ispatladın, oğlunu kurban etmeye gönüllü oldun; tıpkı bedenini ateşe, malını misafire sunduğun gibi.

“İşte bu, apaçık bir imtihandı.” (İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye, 1/365)

 

Bugün bizler de Aksa Tufanı ile birlikte işlerimizi ihsan üzere yapmaya, kardeşlerimize karşı Allah’tan korkmaya, söz ve davranışlarımızda sadece Allah rızasını gözetmeye muhtacız. İşte o zaman Allah’ın lütuf ve ikramını, inayet ve nusretini sözlerle ifade edilemeyecek şekilde göreceğiz.

Üçüncüsü: Bu büyük bir imtihandır: İbrahim’in yaşlılıkta kendisine verilen, ilk ve tek evladı olan biricik oğlunu kurban etmeye hazırlanması! Bundan daha büyük bir imtihan olabilir mi? Yüce Allah, bu durumu “Büyük bir imtihan” olarak tanımlıyor.

Bu tanım, bu sahnenin diğer tüm imtihanların zirvesi olduğunu gösterir. Nitekim Peygamber Efendimiz (sav) buyurmuştur:

“En ağır belalarla imtihan edilenler peygamberlerdir, sonra salih alimlerdir, sonra derecelerine göre diğer müminlerdir.” (Mustedrek, 6/105; el-Ahâdîs el-Muhtâra, 1053)

Bugün Gazze halkının yaşadığı kadar büyük bir imtihan görülmemiştir: katliam, sürgün, parçalanmış bedenler, yıkım, aile ve evlatlerını kaybetme, açlık, susuzluk, ilaçsızlık, yardımın azlığı, destekçilerin yokluğu ve hayal bile edilemeyecek bir pahalılık...

Ama biz, İbrahim’in oğluyla yaşadığı olay üzerinden kıyas ederek şunu görebiliriz: Allah, Gazze halkına da hayret verici bir ferahlık ve muazzam bir zafer ihsan edecektir. Çünkü onlar sabrettiler, sebat ettiler, direndiler ve Allah’a verdikleri sözü tuttular.

Görüyoruz ki onlar bu büyük belaya rağmen sabır, metanet ve rıza gösteriyorlar. Bu, Allah’ın onların önünü açmasına, doğru yola eriştirmesine, aziz bir zafer vermesine ve onları cennetle mükâfatlandırmasına vesile olacak bir duruştur. Tıpkı İbrahim’e olduğu gibi: “Ey İbrahim! Rüyayı doğruladın... İşte biz iyilik yapanları böyle mükâfatlandırırız.”

 

Dördüncüsü: Fedakârlık ve Kurban : Kurban Bayramı'nın en belirgin anlamlarından biri fedakârlık ve kurbandır. Bu nedenle, kurban kesmek meşru kılınmıştır; bu, atamız İbrahim’in (aleyhisselâm) sünnetine uymaktır. Zira Yüce Allah, kulu İsmail’i büyük bir kurbanla fidye ederek kurtarmıştır; çünkü baba ile oğul Allah’a teslim olmuşlardı. Allah da onlara İsmail’in yerine kesilmek üzere bir koç indirdi. Zira karşılık, amelin cinsindendir.

Bugün Gazze halkı, “Aksa Tufanı” olarak adlandırılan bu mücadelede en kıymetli şeylerini feda etmektedirler. Güvenliklerinden, huzurlarından vazgeçiyorlar; ciğerpare evlatlarını veriyorlar; kanlarını, canlarını ortaya koyuyorlar. Bu savaşın adı “Aksa Tufanı’dır; yani bu, Müslümanların en büyük mukaddeslerinden biri olan Mescid-i Aksa’yı savunma savaşıdır. Bu, her Müslümanın korumakla yükümlü olduğu bir kutsal değerdir. Ancak Gazze halkı, ümmetin yeterince yerine getirmediği bu farz-ı kifâyeyi tek başlarına ifa etmektedir.

Peki biz, Kurban Bayramı’nı yaşarken onlarla birlikte gerektiği gibi bir fedakârlıkta bulunduk mu? Onlar gibi en kıymetli varlıklarımızı feda ettik mi? Onlar evlatlarını, ailelerini, kanlarını, canlarını feda ederken biz ne yaptık? Yoksa sadece ekranların arkasında oturup, akıllı telefonlarımızın konforuna sığınarak onların acılarını seyretmekle mi yetindik? Onların yaralarını izleyip fedakârlıklarını hayranlıkla izleyerek sadece “Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh”, “İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn” demekle mi yetindik? Elimizden gelen sadece bu mu?

Bazılarının dediği gibi, bizim sadece dua etmekten başka bir şeyimiz yok mu? Hayır! Duadan fazlasına sahibiz. Mallarımızı ve imkânlarımızı feda edebiliriz; onlarla dayanışma içinde olabilir, mücadelerinde destek verebiliriz. Cephedeki mücahitlerin ailelerini geride güvenle bırakabilmeleri için maddi destek sunabiliriz. Çünkü Yüce Allah, Kur’ân-ı Kerîm’de  mal ile cihadı  can ile  cihadla  beraber zikretmiş, hatta birçok ayette mal ile yapılan cihadı öncelemiştir:

 

“İman edenler, hicret edenler ve Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenler ile (onları) barındıran ve yardım edenler; işte onlar birbirlerinin dostlarıdır...” [Enfâl Sûresi, 72]

Mücahitler savaştan önce, savaş sırasında ve savaş sonrasında maddi desteğe ihtiyaç duyarlar. Nitekim Allah Teâlâ hazırlık emri verirken, mal ile hazırlığı özellikle vurgulamış ve infakın faziletini beyan etmiştir:

“Onlara karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve savaş atları hazırlayın. Bununla Allah’ın düşmanını, sizin düşmanınızı ve onların dışında sizin bilmediğiniz ama Allah’ın bildiği başka düşmanları korkutursunuz. Allah yolunda her ne harcarsanız, onun karşılığı size tam olarak ödenir ve siz zulme uğratılmazsınız.” [Enfâl Sûresi, 60]

Çünkü mal, savaşta en büyük yardımcı unsurlardan biridir ve onun ecri yedi yüz katına kadar katlanır.

İbadetlerimizin ve dini bayramlarımızın ruhsuz ve şekilci kalmasını istemiyoruz. Bunları sadece bireysel kurtuluş aracı olarak da görmüyoruz. Aksine, bu ibadetler ve mübarek zaman dilimleri hem bireysel hem toplumsal, hem içsel hem de dışsal dönüşüm için hayatımızda etkili olmalıdır. Bu şeâir, kendimizde ve çevremizde değişim yaratmamız için teşri’ kılınmıştır. Müslümanlar bu vesilelerle ayrılıktan birliğe, ihtilaftan ittifaka, yenilgiden zafere, zayıflıktan hâkimiyete geçmelidir. Çünkü Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “İşte bu dosdoğru dindir. Fakat insanların çoğu bilmezler.” [Rûm Sûresi, 30].

Diğer Yazıları

Arefe Günü ve Aksa Tufanı

Arefe Günü ve Aksa Tufanı

  • 04.06.2025 / 17:25

Yorum Yaz