Nobel Ve Oscar Ödülü Peşinden Koşanların Haleti Ruhiyesi: Saygın Vatandaş Filmi
Oscar'lar ve Nobel'ler Yıllarca Nato-Varşova geriliminde ideolojik savaşın bir PR enstrümanı rolü görmüştür...Bu ödül platformları; yahudi, eşcinsellik güzellemeleri yapanların, ülkelerini ispiyonlayanların ödüle layık görüldüğü ya da dünya sisteminin lordlarına köleliği pekiştiren çalışmaların ödüllendirildiği bir tiyatro sahnesi aslında...Ödülü reddeden bir kaç asil delikanlı dışında bu ödüle layık görülenler genellikle bu konuda sabıkalı gibi....Tabiki bu ödüllerin tarihinde istisnai karşı çıkışları olanlar ve ödülün amaçlarına tezat dürüstçe bunu hakedenler de var...Aziz Sancar bunlardan biri bana göre...
Yakın zamanlarda Mısır'da Baradey Barış Ödülüne layık görülmüştü, sonrasında bedelini Mısır fazlasıyla ödemişti...Darbeci Sisi için gerekli tüm yol konforu sayesinde sağlanmıştı. Necip Mahfuz'un yine aynı şekilde çalışmalarının çoğu Mısır karalamalarıyla dolu...Mısır'ın Geceyarısı Expresi tadında romanlar yazdı...Bu romanlar çarşaf çarşaf Batı'daki prestijli yayınevlerinin vitrinlerinde ve devasa kütüphanelerinde alıcılarına türlü kampanya ve yollarla pazarlandı. Yazarlığını, işçiliğini ve titizliğini kitaplarının çoğunda ustalıkla gösteren Orhan Pamuk'un Nobel Edebiyat Ödülü kazandığı yolculuğunun başı ve sonrası ise bu konuda çok anlamlıdır.
Orhan Pamuk, Nobel'e giden yolda bu çevrelerin hoşlandığı jestler, mimiklerle duruş ve tavırlarla oldukça büyük bir efor sarfetmiştir. Burada aldığı ödülün sadece bu eforla ilgili olduğu anlaşılmasın. Hatta bu eforu bile isteye yaptığı sonucu da çıkarılmamalıdır. Elbetteki Pamuk, gerçekten usta bir romancıdır. Fakat bu ustalığın bu ödül için yeter şart olmadığı ödül sahiplerinin ya da hakettiği halde bu ödülü alamayanların sicillerinde çok rahat görülmektedir. Oskar ödüllerinin de benzer hatta daha hakkaniyetsiz bir biçimde verildiği artık aşikardır. Herkesçe malum olduğu üzere bu ödüller, küresel kültür endüstrisinin hegemonik stratejilerinin önemli aygıtları işlevi görmektedir.
Orhan Pamuk, muhalif duruşu, sözde Ermeni soykırımına dair görüşleri, İslamcı siyasal iktidara karşı özellikle Gezi Olaylarında açığa çıkan tepkileri ve mesafesi ile ve dahi Kürt meselesine el atması ile bu eforun tüm gereklerini sergilemiş, bu ödülü de ustalığının yanısıra oldukça hak etmişti. Ayrıca Pamuk'un düşünceleri, tercihleri, siyasi tutum ve tavırları doğal yollarla bu çevrelerle de kesişmiş olabilir.
"Saygın Vatandaş" filminde Nobel ödülü almış Arjantin'li bir yazar olan Daniel Mantovani'nin hikayesi tam da bu duruma ayna tutuyor. Bu konuları tartışmaya zemin oluşturuyor. Bu ödül veya benzeri prestijlere sahip ödüller bir ustalık, beceri, yetenek sonucu mu bir ihanetin ürünü müdür? Sorusunun cevabı bu filmde aranıyor.
Mahsun Kırmızıgül de yönetmen olarak yaptığı birkaç filmle Oscar peşinde türlü kılıklara bürünerek, taklalar atıp, jest ve mimikleri ile bu çevrelere ne kadar şirin görünmeye çalışsa da bunu henüz başaramıyor. Keza, Elif Şafak da benzer jest ve mimik çalışmaları, piarlarla, muhalif görüşleri ve duruşuyla, yayın tarzıyla, kitaplarındaki söylemsel içeriklerle, ayrıca türlü kampanyalarıyla bazı çevrelerin, olanca parlatmasına rağmen bunu bir türlü başaramadı. Oysa Pamuk'ta olduğu gibi arkasında ülkemizin en etkin ve nüfuzlu Yayınevlerinden biri olan İletişim Yayınları ve Paralel Yapı olmasına rağmen. Demek ki bu ödüller için azıcık ustalık da gerekiyor...
Kitaplarındaki yerli oryantalist temalar ve betimlemeler, özellikle Osmanlı Devrine dair oryantalist tarzı, Cumhuriyet Türkiye'sini ve kurucu ideolojisi olan Kemalizmi ve batıcılaşma ideolojisini sahiplenme, egemen küresel liberal söylemle barışık ve mürit olma tarzı ile Orhan Pamuk, bu çevreler için oldukça cezbedici olmuştur. Ödülü aldıktan sonra da bu konulardaki tavrı giderek daha da keskinleşmiş halkını batıya jurnalleyen bir pozisyonu bile isteye seçmiştir.
Oskar Martinez'in Daniel Mantovani adlı Arjantin'li Nobel Edebiyat ödüllü yazarı canlandırdığı 2017 yapımı "Saygın Vatandaş" filmi her tür prestijli ödülü düşüş olarak gören Nobel ödülü sahibi bir yazarın ödül sonrasında 40 yıl arayla gittiği ülkesi Arjantin'de yaşadıklarını anlatıyor.
Ödül sonrası ciddi bir verimsizlik yaşayan yazar için zaten romanlarının beslenme kaynağı olan doğup büyüdüğü kasaba olan Salas'tan aldığı davet yeniden verimlilik kazanması için bir fırsattır. Başlangıçta gitmeye pek istekli ve niyetli görünmeyen yazar ani bir kararla ve bu beklenti ile kasabadaki değişimi görmenin merak duygusu ve motivasyonuyla epey zorlu ve tuhaf bir yolculuk sonrasında Salas'a gelir...
İlk gün kasabasında bir kahraman edasıyla karşılanır. Salas gibi bir kasabayı ve ülkesini Avrupa'da ve dünyada tanıtan, duyuran ve bu yüzden kasabanın çoğu ve mülki idari amirlerince önemsenen bir kişi olarak giriş yapar. Yerel radyoya röportaj, itfaiye arabası üzerinde halkı selamlama ve bir çok etkinlikte konuşmacı ve jüri üyesi olur...Herkes yemeğe etkinliğe davet eder...
Yazar giderek geçmişinden 40 yıl boyunca kaçışının nedenleriyle yüzleşmeye başlayınca kasabasına ziyareti bir kabusa dönüşür. Gerçekte kasabadan O'nu 40 yıl boyunca kaçırtan ve hikayelerinde karakterler üzerinden sözünü ettiği nedenlerden hiçbiri değişmemiştir.
Yarım bırakıp arkasında terkettiği aşk ve hesaplarla yüzleşir. En kötüsü muhafazakar, tutucu, bağnaz gördüğü belli kesimlerce; halkını aşağılayarak, Salas'taki gelenekleri, inanç ve düşünceleri dünya nezdinde roman kahramanları ve karakterleri aracılığıyla kötü göstermekle, hainlikle suçlanmaktadır. Bu suçlayıcı tavır ve düşünceler giderek yazara kasabayı dar etmektedir.
Bu noktadan sonra Mantovani'nin kasabanın yerleşik düşünce ve geleneklerine, inançlarına ve alışkanlıklarına ne kadar uzak olduğu/durduğu, halkına ve büyüdüğü kültüre yabancılaşarak uzak düştüğü kendini iyiden iyiye hissettirir. Tam bir aydın yabancılaşması hali yaşar. Mantovani, giderek yükselen tepkilere ve düşmanca tavırlara karşı yine de fikir ve duruşundan taviz vermeden kendisini savunmaya ve bu ayrılığı daha da derinleştirmeye çalışır. Yazarın kibrini, halkını aşağılayıcı, suçlayıcı tavrını haklı çıkartan birçok tavırla ve olayla karşılaşmasına rağmen yazarın ödülünü tam da bu gerçekliği dünyaya ifşa etmekle kazandığına dair fikirler de giderek olgunlaşmaktadır.
Film, iki tarafı da eşit haklılıkta gösterme tarafsızlığını bir denge halinde tutmaya çalışmaktadır ve filmin bu konuda oldukça başarılı olduğu söylenebilir...
Filmde bir kaç kez yazarın ağzından dile getirilen "-Ne ben geri dönebiliyorum ne de karakterlerimi oradan çıkartmayı başarabiliyorum..." dediği yerin Salas olduğu açıkça ortaya seriliyor...Salas'ta 40 yıl sonra yaşadığı bu 1 haftalık deneyim yazarın verimliliğini yine de artırmış sonradan kazanacağı ünü ve ödülleri daha da pekiştirmiştir. Ancak sağduyusunun bir kenarında egemen söyleme ve sisteme taşeronluk yapma şüphesini de taşıyarak...
Yönetmen: Mariano Cohn, Gastón Duprat | Senarist Andrés Duprat
Oyuncular: Oscar Martinez, Dady Brieva, Andrea Frigerio
Orijinal Adı: El Ciudadano İlustre