Akıllı Şehirlerin Bir Ritmi Olacak Mı?

Şehirlerin ritmi, sadece fiziksel mekânların değil, o mekânlarda yaşayanların hayat tarzlarının ve deneyimlerinin bir yansımasıdır. Akıllı şehirler ve dijitalleşen toplumlar, bu ritmi nasıl şekillendiriyor ve insan bedeninin teknolojiyle birleşimi, şehirlerin geleceğini nasıl dönüştürüyor?
Akıllı Şehirlerin Bir Ritmi Olacak Mı?

 

Şehir, ritimdir. Deyim yerindeyse her şehrin bir diğerinden farklı, kendine özgü bir ritmi vardır. Kimileyin bu ritim ağır aksaktır kimileyinse şen şakrak. Şehrin bu ritmi o şehir mukimlerinin yaşama üsluplarıyla alakalıdır elbette. Şehrin ritmiyle rezonansı tutturan yaşama üsluplarının o şehri daha iyi kavradığı, bu kavrayışa uygun bir tarzda, onun doğrultusunda hayatı güzelleştirdiği düşünülebilir. Demem o ki kimi şehir yürüktür kimi şehirse düyek. Aksak şehirler de bulunur bununla birlikte, evsat yahut çehar usulünce yaşanan şehirler de. Bir yerde klasik Türk müziğinde kullanılan usullere bakarak şehir ahenginin belirlenmesi mümkündür.

Şehirlerin klasik Türk müziğince kullanılan usuller bakımından tasnif edilmesi Türkiye’deki bütün şehirlerin bu usullere uyduğunu göstermez elbette, bazı atonal şehirler de bulunur. Geleneksel ritim yoksunluğu atonal şehirlerde herhangi bir ritmin olmadığı şeklinde yorumlanmamalıdır; bu anlamdaki atonal şehirlerde bile gündelik hayat geleneksel ritmik kalıpların dışında, serbest ritimler ve ani dinamik değişikliklerle kendini gösterir. Bu şehirlerde yaşanan, bir yerde deyişteki tercihe bağlı olarak, ritim çokluğuna ya da karmaşıklığına dayalıdır. Hızlı değişimler yaşandığında ritim değişikliklerinin de çoğalacağı unutulmamalıdır.

Şehrin ritmi, tınısı dediğimiz esasen mekânın ve o mekânda hayat sürenlerin birlikte teşekkül etmesine katkı verdikleri bir süreçtir. Herhangi bir mekân değildir şehir; ev değildir sözgelimi, ibadet yeri, oyun parkı, otopark, meydan, site, apartman, alan, AVM vesaire değildir. Elbette bu unsurlar o mekânın parçalarıdır ama bir bütün olarak mekân bu parçaların sadece matematiksel değil mantıksal toplamından da fazlasıdır. Saydığımız bütün bu parçalarına karşın bir bütündür şehrin mekânı, özellikle bu mekân üzerinde hayat süren insanların tecrübeleri de yüklenir o mekâna, mekân olarak şehre çünkü. Böylelikle birtakım ilk anda anlaşılmayan karmaşık sembollerden ve orada yaşayanların, o mekânı kullananların ve hatta fiziksel olarak orada ikamet etmeyen ancak oradaki şeylerin sembolik kullanımını sağlayanların imgeleri yoluyla mekânın yaşandığı söylenebilir. Bu itibarla bahsini ettiğimiz mekân, şehirdeki toplumsal hayatın vuku bulduğu yer olmasının yanı sıra onun vuku bulmasını sağlayan zemin, arka plan, belki de şehrin ve şehirdeki hayatın görünmeyen yüzüdür. Özünde birliğe, bütünlüğe dair kurallara, kimi ilkelere uygun olma zorunluluğu da bulunmaz bu sebeple mekânın. Çünkü o, üzerine düşünülmeksizin yaşananın mekânıdır.

Ancak şehrin mekânları aynı zamanda kurgulanan mekânlardır; bu kurgularda sık sık coğrafyacıların, şehir planlamacılarının, mimarların, mühendislerin, gelişim teorisyenlerinin, demem o ki bazı uzman ya da teknokratların mekân anlayışlarıyla karşılaşırız. Bu kurgularda oluşturulan ya da kullanılan çeşitli örtük işaretler, kodlama ve jargonlar ya da nesneleşmiş tasarımlar karşımıza çıkar. Bir yerde daima kurulan, tasarlanan bir mekândır şehir. Günümüz toplumlarında baskın mekânın bu şekilde tasarlanan mekân olduğu söylenebilir. Bu tasarlanan mekânlara ruh katacak ve ritim verecek olan elbette insan hayatıdır; ancak tasarlanma aşamasında bu ruh ve ritmin bahsettiğimiz uzmanlarca pek gözetilmediği de vurgulanmalıdır. Çünkü bu tasarımlara gerekçe oluşturan ideoloji, bilgi ya da iktidar kendini şehrin mekânında gerçekleştirir ve o mekânı da orada yaşamasını arzuladığı kişilerin bu mekanların yaşanırlılığını kabul ya da reddine bakmaksızın, kendi “ideoloji, bilgi ve iktidar”ının doğrulanması olarak düzenler.

Bu noktadan sonra Eski Yunan’dan bu yana insan bedeni ile şehirler arasında tesis edilen o klasik metafora değinmek gerekir. Sözgelimi bu metafor doğrultusunda modern dönemde beden mekanik, biyolojik anlamda salt bir dolaşım ve boşaltım sistemi olarak fiziksel yasalara bağlanmış, kutsallıktan ve cinsiyetten arındırılarak kanın pompalandığı, cildin sağlıklı ve parlak olduğu, her türlü aksaklıktan ve “çirkinlikten” arındırılmış bir mekân olarak tasavvur edilmiştir. Bu beden imajlarından oluşan şehirler de kanalizasyon sistemlerinin (boşaltım sistemi olarak) ve bireylerin serbestçe hareket edebilmesi için ulaşım akslarının, sokak ve caddelerin simetrik olarak inşa edildiği (dolaşım sistemi olarak) mekânlara dönüşmüştür. Sözgelimi ızgara kent planlamasında plan çerçevesinde aynı yöne giden ana caddelerin sayısı arttırılmış ve daha uzun yapılmıştır.  Modern kent planlamasında ise perspektif anlayışlarının hâkim olduğu planların öne çıkarıldığını ve mimarî anlayışların buna uygun şekillendiğini vurgulayabiliriz.

Metaforun modern kullanımı bize insan bedeni ile şehir arasında kurulan mekanik özdeşliğin daha ötesini düşünme imkânı da sunuyor: İnsan sonrasının, bir yerde cyborgların düşünüldüğü, hatta bir takım cyborg manifestolarının ilan edildiği çağımızda ise insan bedenine atfedilen o mekanikliğin bu aşamada şehirlere nasıl yansıyacağını sormalıyız. İnsan bedeni bir cyborgun bedenine dönüştükçe, yani birtakım mekanik, dijital parçalarla donatıldıkça şehrin de cyborglaşacağı, mekanik aksamının artacağı, dijital parçalarla donatılacağı öngörülebilir.

Şimdilik bedene iliştirilmiş akıllı saatler ve gözlüklerle donatılan insanoğluna mukabil akıllı şehir tasavvurlarının çoktan hayata geçirildiğini biliyoruz. Hatta konuyla ilgili olarak tek bir “akıllı şehir” tanımının bulunmadığı, bununla birlikte “Paydaşlar arası işbirliği ile hayata geçirilen, yeni teknolojileri ve yenilikçi yaklaşımları kullanan, veri ve uzmanlığa dayalı olarak gerekçelendirilen ve gelecekteki problem ve ihtiyaçları öngörerek hayata değer katan çözümler üreten daha yaşanabilir ve sürdürülebilir şehirler” olarak ilgili bakanlıkça bir tanım verildiği biliniyor. Gözlemler onun veri toplamak için farklı türde elektronik nesnelerin interneti sensörlerini kullanan ve daha sonra varlıkları, kaynakları ve hizmetleri verimli bir şekilde yönetmek için bu verilerden elde edilen bilgileri kullanan bir şehir olarak tasavvur edildiğini; trafik ve ulaşım sistemlerini, enerji santrallerini, kamu hizmetlerini, su şebekelerini, atık yönetimini, suç tespitini, bilgi sistemlerini, okulları, kütüphaneleri, hastaneleri ve diğer topluluk hizmetleri izlemek ve yönetmek için vatandaşlardan, cihazlardan ve varlıklardan toplanan verileri ve analizleri içerdiğini de ortaya koyuyor.

Akıllı şehirlerin ne tür bir ritmi bize sunacağını ise önceden kararlaştırmak zor. Ritimler çokluğu mu bizi bekliyor yoksa tek bir ritmi mi o şehirlerden duyacağız?

Diğer Yazıları

Yorum Yaz