Beyaz Saray'ın Gazze Planı: Şer’î Siyasetin Amaçları ile Uluslararası Hegemonyanın Tuzakları Arasında

Beyaz Saray'ın Gazze Planı: Şer’î Siyasetin Amaçları ile Uluslararası Hegemonyanın Tuzakları Arasında

 

Fıkıh Usulü ve Makâsıdü’ş-Şerîa Profesörü

       Uluslararası ve bölgesel olarak baskıcı bir ortamda, Gazze’de sivilleri yoran ve altyapıyı tahrip eden yıkıcı bir savaşın yol açtığı trajik insani manzara karşısında, Beyaz Saray 29 Eylül 2025 tarihinde “Ateşkes, Yeniden İmar ve Gazze Şeridi’ndeki Siyasi ve Güvenlik Durumunun Düzenlenmesi” başlıklı kapsamlı bir teklif sundu. Bu teklif, görünürde insani dokunuşlar taşıyordu; çatışmaların derhal durdurulması, esir ve rehine değişimi, acil yardım akışı ve hayati altyapının yeniden inşası planları. Ancak özünde, uzun vadeli siyasi ve güvenlik yönlendirmeleri barındırıyordu: Gazze’yi “silahsız bölgeye” dönüştürme, askeri altyapıyı -tüneller ve silah üretim tesisleri dâhil -yok etme, uluslararası denetimi altında teknokrat geçici bir hükümet kurma ve bölgesel ülkelerle koordineli bir uluslararası istikrar gücü konuşlandırma.

       Bunlara ek olarak, Filistin Yönetimi’nin yeniden güçlendirilmesi süreçlerine ve reformların uygulanmasına bağlı ertelenmiş bir siyasi ufuk/gelecek vaatleri de sunuyordu. Planın metinleri ve onu çevreleyen siyasi bağlam, bu teklifin sadece insani bir harita olmadığını; aksine, Gazze’nin güvenlik, siyasi ve ekonomik gerçekliğini dış bir garantörün belirleyeceği uluslararası kurallara göre yeniden şekillendirmeyi amaçlayan bütüncül bir proje olduğunu göstermektedir. Bu nedenle mevcut durum, bu planın sadece geçici çıkarlar açısından değil; şer‘î siyasetin ilkeleri ve makâsıdü’ş-şerîa/şeriatın maksatları açısından da dikkatli bir şekilde okunmasını zorunlu kılmaktadır.

  1. Planın İçeriğine Dair Bir Okuma

       Bu başlık altında, Beyaz Saray teklifindeki temel metinlerin dikkatli bir şekilde incelenmesi gerekmektedir; çünkü maddelerin ayrıntılarını anlamak, sağlam bir şer‘î ve siyasî değerlendirmenin ön şartıdır. Plan, birbirine bağlı insani, güvenlik, siyasi ve ekonomik unsurlardan oluşmaktadır. İnsani açıdan plan, ateşkesin derhal sağlanmasını taahhüt eder. Bu, yardım girişine imkân tanıyan bir giriş noktası olarak sunulmaktadır. Ayrıca hastanelerin, su, elektrik ve kanalizasyon hatlarının yeniden onarımı; enkaz kaldırma ve yolların açılması için ekipman sağlanması; fırınların yeniden işletilmesi gibi adımlar içerir.

       Plan, bu yardımların dağıtımının Birleşmiş Milletler, uluslararası yardım ajansları ve her iki taraftan bağımsız sivil toplum kuruluşları aracılığıyla yapılması gerektiğini vurgulamaktadır. Ekonomik açıdan plan, Gazze’nin sakinlerinin yararına olacak şekilde yeniden kalkındırılmasına ilişkin planlar sunmaktadır. Buna özel bir ekonomik bölge kurulması, kalkınma planları için uzmanların getirilmesi, altyapının yenilenmesi ve projelerin bölgesel ve uluslararası yatırımlarla ilişkilendirilmesi dâhildir.

       Ancak bu planda güvenlik ve siyasi boyutlar en tehlikeli olanlardır: Plan Gazze’yi üretim tesisleri ve tünellerin imhası programları aracılığıyla “silahsız bir bölge” hâline getirmeyi; bağımsız gözlemcilerin denetiminde yürütülecek silahsızlandırma yollarını, “geri satın alma” programları ve savaşçıların yeniden entegrasyonunu öngören uygulamaları teklif etmektedir. Plan, Gazze’nin geçici yönetimini, üzerinde ABD Başkanı’nın başkanlık ettiği bir uluslararası “Barış Konseyi”nin gözetiminde bulunan Filistinli teknokratlardan oluşan bir “geçiş hükümeti” aracılığıyla tesis etmeyi amaçlamaktadır; bu konseyde devlet başkanları veya uluslararası şahsiyetler yer alacaktır ve reform programlarının tamamlanmasının ardından Filistin Yönetimi’ne yetki verme güvenceleri öngörülmektedir. Ayrıca plan, sınırları güvence altına almak ve Filistin polisini eğitmek için Ürdün ve Mısır ile birlikte çalışan uluslararası bir istikrar gücünün konuşlandırılmasını önermekte; silah girişini engelleme mekanizmaları ile Gazze “güvenli” ilan edilene dek İsrail’e bir güvenlik kuşağı bulundurulmasına ilişkin istisnalar getirmektedir. 

       Sonuç olarak plan, geleceğin tayini ve Filistin devletinin tesisi konusundaki “siyasi ufku” ertelemiş durumda, fakat bu ufuk zaman, reformlar ve garantörlerin hazırlayacağı ekonomik ve güvenlikteki başarılarla koşullandırılmıştır. Bu bileşenlerin birlikte okunması, planın acil insani taahhütlerle siyasi ve güvenlik kurallarını yeniden çizen maddeleri harmanladığını ve kabul edilmesi hâlinde Filistin karar mekanizmasında köklü bir değişime yol açabilecek şartlar koyduğunu ortaya koymaktadır.

  1. Şer’î Siyaset ve Uluslararası Teklifler ile Muamelenin Kuralları

       Bu değerlendirmeyi yöneten şer’î ve siyasî referanslar, bu değerlendirme sürecinde bizim âlimlerimizin temellerini attığı şer’î siyasetin esaslarından alınmalıdır: Şeriatın beş makâsıdı, mefsedeti(zararları) defetme ilkesi (menfi neticeleri önlemek)  maslahatı (faydaları) getirmekten önceliklidir ilkesi, zorluk/ çaresizlik halinde en az zarar vereni seçme kuralı, sonuçlara bakma  ilkesi ve İslâmî yönetim sisteminin temel taşı sayılan egemenlik ve şûrâ ilkesi… Bu referans çerçevesinde planın bütün maddeleri, ne ölçüde can, din, namus, akıl ve malın korunmasına hizmet ettiği; orta veya uzun vadede bu zaruretlere daha büyük bir zarar getirme ihtimali açısından ölçülmelidir. Dolayısıyla şimdi hayat kurtaran herhangi bir madde - örneğin yardım akışını sağlayacak acil olarak sınır kapılarının açılması ve hastanelerin onarımı gibi- meşrudur, hatta şer‘î olarak gereklidir; şartı şudur: Bunların bedeli savunma hakkından vazgeçmek veya kalıcı bir işgali sabitlemek olmamalıdır. Bu esas üzerine şer‘î siyaset şunu kabul eder: Zararları önlemek, faydaları getirmeye takdim edilir. Ateşkes binlerce hayatı kurtarıyor ancak içinde yer alan önlemler yoluyla savunma araçlarının el konulmasına ve ulusal iradenin ortadan kaldırılmasına yol açıyorsa, o zaman kabul edilemez ya da bu tür sonuçlara yol açma yeteneğini yitirmesi için değiştirilmelidir.  Ayrıca şer‘î siyaset pratik garantilerin zorunlu olduğunu vurgular: Sözlü vaat veya ertelenmiş bir taahhüt yeterli değildir; anlaşmalar bağlayıcı icra mekanizmalarıyla desteklenmelidir. Uluslararası mahkemeler veya ortak Arap-İslâm ülkelerinin denetimi ve ihlalde derhal yaptırım yolları gibi. Hâlbuki iki yıldır süren imha ve yok etme sürecinde bu ve öteki taraflara duyulan güven sınanmış, hatta yok olmuş olabilir. Dahası egemenlik ve şûrâ ilkesi, ulusal kararın yerine kalıcı bir vesayetin kabul edilemeyeceğini kesin olarak belirler. Zira dışarıdan dayatılan bir hükümetin biçimlendirilmesi ve ona egemenlik yetkilerinin geri verilmesi, güvenilir bir Filistin kararına ve kabul edilebilir halk temsiline dayanmadan şer‘î olarak caiz değildir.

        Son olarak şer‘î siyaset, yardımı siyasi şantaj aracı olarak kullanmaya karşı uyarır: Yardımlar elzemdir, fakat sunulması halkın onuruna ve haklarına bağlı olmalı; yardımların şartı, direnme hakkından vazgeçmek, topraktan feragat etmek veya ulusal ilkelerden ödün vermek olmamalıdır. Bu kurallar, başlangıçta pratik bir yöntem ortaya koyar: Şu anda canların korunmasını garanti altına alan şeylerin kabulünde esneklik; fakat bu, egemenliği, savunma kabiliyetini ve “Aksâ Tufanı” nın kazanımlarını koruyacak teminatların şart koşulmasıyla birlikte olmalıdır. Direnişi araçlarından yoksun bırakmayı ya da halkın iradesini uluslararası bir düzenleme lehine kırmayı tehdit eden herhangi bir maddeye karşı kesin bir reddi içerir.

  1. Şer’î Siyasetin Işığında Anlaşma Maddelerinin Eleştirisi

       Şer’î ölçütler, planın maddelerine uygulandığında, katı koşullar altında kabul edilebilecek olanla hiçbir şekilde kabul edilemeyecek olan arasında belirgin   bir ayrım/fark ortaya çıkmaktadır.

1.Ateşkesin sağlanması ve insani bir ateşkesin kabulü, eğer canların kurtarılmasına ve yardımların ulaştırılmasına yol açıyorsa -haklardan taviz verilmeden- meşrudur. Ancak böyle bir tutum, işgalin kazanımlarını pekiştirmeye veya askerî varlığın uzatılmasına ya da bölgelerin sahiplerinden boşaltılmasına bir bahane olamaz. Bu nedenle her türlü ateşkes, açık ve fiili bir geri çekilme mekanizmasıyla, gerçekleşebilecek zaman çizelgeleriyle, ihlâl durumunda caydırıcılık sağlayacak mekanizmalarla ve Arap-Filistin referanslı bir denetim sistemiyle ilişkilendirilmelidir.

2.Esirlerin ve rehinelerin değişimi, insanî ve dinen arzu edilen bir görevdir; buna her türlü yolla ulaşmak için çaba gösterilmelidir. Ancak Filistinli esirlerin serbest bırakılması, direnişin silahsızlandırılması veya savunma gücünün ortadan kaldırılması şartına bağlanamaz.

  1. Tamamen silahsızlanma, canı koruma ve toprakları savunma görevini etkilediği için kırmızıçizgidir. Bu, Gazze'yi uzun vadeli güvenlik hakimiyetine teslim etmek ve halkı temel caydırıcılık araçlarından mahrum bırakmakla eşdeğerdir. Bu nedenle, bunu tamamen reddediyor ve kontrol mekanizmalarına ve teknik kısıtlamalara tabi olan saldırı silahları ile birleşik bir Filistin yönetiminin elinde bulunan ve halkı koruyabilen ulusal savunma silahları arasında pratik bir ayrım yapılmasını talep ediyoruz.

4. Geçici hükümet ve uluslararası vesayet altındaki bir yönetim, yalnızca Filistinlilerin gerçek katılımını içeren bir oluşum ve karar mekanizması öngören bir çerçeveyle, ayrıca eşit denetim yetkisine sahip Arap-İslâmî bir referansla ve yetkilerin, seçilmiş veya meşru temsil niteliğine sahip Filistin kurumlarına devredilmesini belirleyen açık bir zaman mekanizmasıyla kabul edilebilir.

5. Uluslararası  istikrar gücü, eğer görevi Filistin güvenlik güçlerini eğitmek ve polis kapasitesini Filistin liderliği altında yeniden inşa etmek şeklinde tasarlanmışsa, geçici olarak kabul edilebilir -ancak bu güç bir işgal ya da kalıcı vesayet gücü değilse - şartıyla, Arap onayı ve Filistin denetimiyle, belirli ve bağlayıcı bir geri çekilme takvimine sahip olmalıdır.

6. Yeniden inşa ve ekonomik programlar, doğrudan Filistin denetimi altında ve Arap teknik ve mali katılımla yürütülmesi şartıyla kabul edilir, hatta memnuniyetle karşılanır; ancak bunlar, demografik veya siyasi bir değişim aracı yahut hakların gaspını meşrulaştırma yolu olmamalıdır.

       Son olarak herhangi bir madde, “siyasi ufuk” hakkında geleceğe dair vaatler içeriyorsa, bu vaatler önceden verilmiş yasal ve yürütülebilir garantilerle desteklenmelidir; hakların bilinmeyen bir zamana ertelendiği sözlü belgelerle değil.

       Özetle Müzakereye kapalı sabit ilkelerimizde ısrar ediyoruz: Meşru direniş hakkının korunması, silahsızlandırmanın reddi, Aksâ Tufanı’nın kazanımlarının savunulması. Bununla birlikte, insani ve kalkınmaya yönelik maddelerin görüşülmesinde pratik bir esneklik göstermeye hazırız. Ancak bu, direnişi etkisizleştirmeyecek, halkın iradesini kırmayacak, Arap-İslâm ülkelerinin ve Filistinli denetim mekanizmalarıyla güvence altına alınmış bağlayıcı koruyucu maddelerle olmalıdır.

  1. Planda Bulunan ve Bulunmayan Şer’î Maksatlar

       Planın metinleri çözümleyip, onun hedeflerini makâsıdü’ş-şerîa el-islamiyye/islâm şeriatının maksatları ışığında incelediğimizde; bazı unsurlarının görünüşte kısmen şer’î maksatların gerçekleştirilmesi yönünde olduğu, buna karşılık bazı unsurlarının ise -sağlam garantilerle desteklenmedikleri takdirde - daha derin ve daha değerli maksatları ihmal etme ya da zayıflatma tehlikesi taşıdığı anlaşılmaktadır.

       Bu sebeple, maddelerin sadece “insanî” veya “güvenlik temelli” olarak nitelendirilmesi yeterli değildir; bilakis, her biri şeriatın beş temel maksadı - canın, dinin, ırzın, aklın ve malın korunması - üzerindeki fiilî etkilerine göre değerlendirilmelidir. Buna ek olarak, egemenlik, özgürlük ve bağımsızlıkla ilgili maksatlar da dâhil edilmelidir; zira bunlar, uluslararası ilişkiler ve siyaset alanında şeriatın maksatlarının pratik bir uzantısıdır.

1-Görünürde mevcut olan maksatlar:

       İlk bakışta şer‘î maksatlara uygun olan maddelerden biri çatışmaların durdurulması, yardımların ulaştırılması, hastanelerin ve su ile elektrik şebekelerinin yeniden onarılması maddesidir. Bu maddeler, doğrudan canların korunması ve malların korunması amacına hizmet eder (altyapının yeniden inşası ve tam bir ekonomik çöküşün önlenmesi yoluyla).Ayrıca bölge halkının sağlık ve psikolojik açıdan savunmasız duruma gelmesini azaltır; bu da yaşamın ve onurun temelini güçlendirir. Aynı şekilde, fırınların yeniden faaliyete geçirilmesini ve gıda güvenliğinin sağlanmasını öngören madde de, ırzın ve neslin korunması maksatlarıyla örtüşür; çünkü gıda güvenliği toplumların varlığının ve ailenin istikrarının temel dayanaklarındandır. Bu unsurlar gerçekten ve hızlı bir şekilde uygulanırsa, kuşkusuz şer‘an meşru ve fiilen gerekli görülürler.

2-Sözleşmeler ve güvenceler düzeltilmedikçe kaybolan veya heder edilen şer‘î maksatlar

       Ancak siyasî güvenlikle ilgili temel maddeler -özellikle “tam silahsızlanma” ve uluslararası bir kurulun denetiminde çalışan geçici bir hükümet aracılığıyla “idari vesayet” maddeleri- bağımsızlık ve savunma gücü düzeyinde canların korunması amacına doğrudan bir tehdit oluşturur. Ayrıca, güç dengelerini değiştirebilecek müdahalelere kapı aralayarak halkın kendi işlerini belirleme hakkını etkilediği için ırzın korunması amacına da zarar verir. Şer’î bakış açıdan, tam silahsızlanma sadece teknik bir düzenleme meselesi değildir; saldırganlığı, yerinden edilmeyi veya demografik değişimi önleyemeyen bir topluma yol açarsa, varoluşsal bir meseledir. Bu nedenle bu madde, maksatların uygulanmasındaki en önemli eksiklik noktalarından biridir; çünkü eğer gerçek bir koruma ve sabit hakları güvence altına alan bir tasarım içinde sunulmazsa, şeriatın büyük maksatlarını tehdit eder.

3-Egemenlik, şûrâ ve adaletin maksatları: Unutulmuş bir şer‘î yaklaşım

       Şer’î siyaset ilkeleri, insanların yönetiminin ve işlerinin idaresinin onların rızası olmadan veya kabul edilebilir bir temsil olmaksızın yürütülmesinin caiz olmadığını ima eder.

Dolayısıyla, yerel tarafları dışlayan ya da sürekli dış yönetim dayatan her madde, şûrâ ve halk iradesine dayalı meşruiyet ilkesine aykırıdır. Aynı şekilde, zulüm ya da ihlalleri önleyecek adalet mekanizmalarının (örneğin anında cezai denetim araçlarının, etkin tazmin mekanizmalarının ve geçmiş ihlalleri araştıracak bağımsız soruşturma süreçlerinin) yokluğu, adalet amacının -ki bu da şeriatın maksatlarının bir uzantısıdır- karşılanmadığı anlamına gelir. Bu da çatışmanın köklerinin alevlenmeye devam etme ihtimalini artırır.

4.Bağlayıcı metinlerle sabitlenmesi gereken pratik maksatlar

       Uygulamalı  makâsıdî bakış açısıyla, plan —eğer aşağıdaki hususları açıkça garanti altına alan net bir metinle desteklenirse— kısmen kabul edilebilir. (Buradaki her madde, şeriatın bütüncül maksatlarını ve özgürlük temellerini koruyacak bir makâsıdî zihniyetle formüle edilmiştir.)

Savunma kapasitesinin korunması ilkesi: Anlaşma, halkın kendini savunma gücünü azaltacak şekilde tam silahsızlanma talebinden vazgeçmelidir. Metinde, halkların kendilerini ve varlıklarını koruma hakkı açıkça tanınmalıdır. Ayrıca, “saldırı araçları” ile “yerel savunma araçları” arasında yasal ve teknik bir ayrım yapılmalı ve bu ayrımı denetleyecek bağımsız bir Filistin-Arap mekanizması oluşturulmalıdır.

Uygulama garantilerinin zorunluluğu: Devletin geleceği veya yetki devri gibi geleceğe ilişkin tüm taahhütler, zamansal ve kurumsal olarak bağlayıcı yasal metinler biçiminde düzenlenir, doğrulanabilir bir zaman çizelgesi ve denetime ile cezaya tabi performans göstergeleriyle desteklenir.

Güvenilir Filistinli katılımı: Herhangi bir geçiş hükümetinin kurulması, öncelikle bir Filistin girişimiyle ve temsilî referansları/otoriteleri (siyasi güçlerin, grupların ve sivil kurumların temsilcilerini) kapsayan ulusal bir mutabakatla olmalıdır; dışarıdan bir dayatma yoluyla değil. Eğer uluslararası ortaklıklar gerçekleşecekse, bunların rolü tamamlayıcı, teknik ve destekleyici olmalı; siyasi vesayet anlamına gelmemelidir.

Arap-İslam  denetim mekanizmaları: Uluslararası denetimin yanında, eşit düzeyde Arap-İslami bir gözetimin belgelenmesi, güvenlik ve siyaset dosyalarında tek bir garantörün tekel kurma riskini azaltmak için ek bir teminat olarak gereklidir.

Sembolik ve sahadaki kazanımların korunması: Aksâ Tufanı’ndan doğan siyasi ve diplomatik kazanımları (halk desteği, uluslararası seferberlik, anlatı değişikliği) tanıyan açık metinler; bu kazanımlar tehlikeye girerse veya saldırıya uğrarsa onları geri kazanmak için mekanizmalar sağlar.

İmar garantileri ve şantaja kapalı olma: İnsani yardım projelerinin siyasi pazarlıklardan ayrılması; yardımların Filistin gözetimi altında sağlanması ve bağımsız Arap ve İslami aktörlerin katılımıyla, böylece yardımların hakları ortadan kaldırılmasına şart olarak rehin alınmamasının temin edilmesi gerekir.

Derhal uygulanacak yaptırım mekanizması: Herhangi bir ihlali durdurmak için ekonomik, hukuki veya siyasi nitelikte hızlı mekanizmalar hemen devreye sokulmalıdır. Ayrıca, Filistin halkına ihlalleri önlemek amacıyla uluslararası mahkemelere veya Arap kuruluşlarına başvurma hakkı tanınmalıdır.

Özetle burada söylenmek istenen şu: Plan, insani unsurlar bakımından şeriat maksatlarının bir kısmına temas eder ve esnek kabulü gerektirebilir. Tabii ki o şartla  büyük amaçlar yok edilmesin: Özgürleşmek, varoluş ve savunma kapasitesi. Savunma kabiliyeti ve egemenliği zedeleyen maddeler, garanti olmadan kabul edilirse makâsıdü’ş-şerîa’ya/şeriatın maksatlarına aykırı olur; bu nedenle doğru yol şer‘en ve siyaseten şudur: Şefkat ve kurtarmaya yarayan unsurlardan faydalanmak ama ulusal gücün temel unsurlarını teslim etmemek yani şimdi canları koruyacak esneklik, yarın özgürleşmenin araçlarını koruyacak sabitlik.

       Bu büyük olayın ardından açıkça görülüyor ki, Beyaz Saray planı -kan akışını durdurmak ve savaşta yıkılanları yeniden inşa etmek gibi insani başlıklar taşısa da- özünde Filistin sahnesini yeniden şekillendirmeyi amaçlayan bir projeyi barındırıyor: Direnişi araçlarından mahrum bırakmak, ulusal karar üzerinde uluslararası vesayeti yeniden tesis etmek ve Filistin halkının kaderini belirleme hakkını belirsiz ve ertelenmiş bir ufka ertelemek.

       Şer’î siyaset kuralları ışığında, pozisyonun esnek kabul ile hayat kurtarmak ve felaketi hafifletmek için izin verilebilecek unsurlarla, egemenlik ve savunma kapasitesini korumak için katı bir şekilde reddedilmesi gereken unsurlar arasında ayrım yapması gerektiği anlaşılmaktadır. Geçici ateşkes, doğrulanabilir Arap ve İslami garantilerle bağlanmışsa meşrudur; esir değişimi insani ve meşru bir eylemdir; yeniden inşa yükümlülüktür ve şartlı olmamalıdır. Nitekim silahsızlandırma, direnişi dışlama veya Gazze üzerinde uluslararası vesayet dayatma; bunlar şeriat ve siyaset açısından kırmızı çizgidir ve hiçbir koşulda kabul edilemez.

       Şer’î siyaset, kanın dökülmesini önlemek ve direnişin kazançlarını korumak ile sivilleri kurtarmak ve ulusal iradeyi muhafaza etmek arasında bir denge kurar; o, kör inat veya aşağılayıcı bir boyun eğme çağrısı yapmaz, aksine hayatları koruyan bir esneklik ve değerleri savunan bir kararlılık önerir. “Aksâ Tufanı” nın kazanımlarını korumak -Filistin davasına saygınlık kazandıran ve halk iradesinin dengeleri değiştirebileceğini kanıtlayan kazanımlar-hem şeriat hem de strateji açısından bir yükümlülüktür; çünkü bu, özgürlük projesinin devamını ve onun kıvılcımının sönmemesini garanti eden tek teminattır.

       Buna göre, herhangi bir müzakere veya siyasi yol açık şartlar üzerine inşa edilmelidir. Gerçek bir geri çekilme olmadan ateşkes olmaz, egemenlik olmadan yeniden inşa olmaz, onur olmadan esir değişimi olmaz, şûra olmadan yönetim olmaz ve direniş hakkı olmadan güvenlik sağlanamaz. Sadece bu kurallar, herhangi bir anlaşmayı bugünkü acıyı hafifletme aracı ve yarının özgürlük projesi için bir temel hâline getirir; bunlar olmadan, plan sadece yeni bir elbise ile işgalin yeniden üretilmesi için bir örtüden ibaret olur.

       Âlimlerin, düşünürlerin ve liderlerin görevi, ümmete İslam'da siyasetin dar faydacı anlamıyla mümkün olanın sanatı değil, hedefleri gerçekleştirme, değerleri koruma ve hak ile adaleti muhafaza etme sanatı olduğunu hatırlatmaktır. Dünya işbirliği yapıp yakın ve uzak olanları terk ederse, şer’î siyasetin sesi, gerçeğin şahidi olmaya devam edecek, pusulayı koruyacak ve işgalin karanlık gecesi sona erene ve Filistin'in tam özgürlük şafağı yazılana kadar, tüm meşru biçimleriyle direnişe çağrı yapacak ve Yüce Allah'ın izniyle ümmetin kararlılığının sembolü olmaya devam edecektir.

Diğer Yazıları

Yorum Yaz