Siyonist istihbarat Türkiye’de hâlâ etkili mi?

Siyonist istihbarat Türkiye’de hâlâ etkili mi?

 

Bu sitede yayınlanan “Yakın Tarihin Düğümlerini Çözmek Gerekiyor” başlıklı yazıda “Birinci Dünya Savaşı sonrası dünya ve ülkede oluşturulan kültürel-ruhsal iklimin ürettiği etki”lerin bir kısmına değinmiş, onların Siyonist çabaların ürünü olduğunu söylemenin gerekli olduğunu belirtmiştik. Bu bir gereklilikti, çünkü maruz kaldığımız kültürel-ruhsal iklim Birinci Dünya Savaşı sırasında bir kısım Arapların ihanetini (Şerif Hüseyin, Faysal ve avanesinin ihanetini) Türkiye’de ısrarla halka mal olacak şekilde kamusal kullanıma sunarken (ülkede bugün yaşanan Suriyeli göçmen meselesinin bu kullanıma sunma ameliyesi ile bağları vardır) Suriye-Filistin cephesinde Osmanlı devletine ihanet edenleri hatıra getirenleri bile pekâlâ “antisemit”likle suçlayabiliyorduk. Değil mi ki aynı iklim Roger Garaudy’yi bile yazdığı İsrail aleyhtarı bir kitap dolayısıyla antisemitizm suçlamasına maruz bırakmıştı.

Çanakkale Savaşı’nda Osmanlı’ya karşı İngiliz ordusuna bağlı savaşan 500 asker, 750 katır ve 20 subaydan oluşan “Siyon Katır Alayları” Türkiye’nin ilgili kamuoyunca biliniyordu ama 1917’de kurulan ve beş bin kişiden oluşan, erleri arasında Filistin’de yaşayan çok sayıda Osmanlı vatandaşı Yahudi’nin gönüllü olarak bulunduğu Siyonist lejyondan bu kamuoyu pek haberdar edilmiyordu. Oysa Suriye-Filistin cephesi Osmanlı devletinin akıbetinin belirlendiği en önemli cepheydi. Mondros mütarekesi bu cephenin çöküşünün akabinde kabul edildi. Osmanlı devletinin Birinci Dünya Savaşı’nda kaybedenlerden olduğunun kabulü bu mütarekeyle kesinleşmişti. İngiliz komutan Allenby’ın emrine verilen bu Siyonist Lejyon sayısal açıdan önemsizdi ama sembolik değerinin yüksek olduğu belirtilmeli. Bunun göstergesi elbette 1917 Kasım’ında İngiltere Dışişleri Bakanı James Balfour’un eliyle İngiliz Yahudi toplumunun lideri Walter Rotschild’e gönderdiği mektup. Bu mektup tarihe Balfour deklarasyonu olarak geçmişti. Bu deklarasyonun sonucunda Filistin'de bir Yahudi devleti, yani İsrail kurulmamış mıydı? İngiltere’nin savaş kabinesinin Dışişleri Bakanı niye Yahudi cemaatine bu teşekkür ve temin mektubunu gönderiyordu? Sahiden neler olmuştu Suriye-Filistin cephesinde, cephe gerisinde kimler ihanet etmişti acaba? Kimlerin kurduğu casusluk örgütleri Osmanlı ordusunun en mahrem bilgilerini bile İngilizlere vermişti?

Bu soruların cevabını ararken karşılaştığımız bir isim Aaron Aaronsohn. Onun tarafından kurulan NİLİ Casusluk Örgütü’nün bu cephede yürüttüğü faaliyetlerin yıkıcı etkileri cephenin çökmesindeki amillerden biriydi. Ki, İngiliz işgal ordusunun komutanı Allenby, bu örgütün kendilerine sağladığı istihbarat doğrultusunda harekât planı yaptıklarını da söylemişti. Osmanlı devletinin yenilgisi ve Filistin’de İngiliz manda idaresinin kurulması sonrası İngilizlerin ilk Kudüs Umumi Valisi olan Aaron Aaransohn, Romanya’da dünyaya gelmesine karşın Doğu Avrupa’da şiddetlenen Yahudi aleyhtarlığı sonrası ailesiyle birlikte 1882 yılında Osmanlı devletine sığınmış ve Hayfa’nın güneyinde Edmond De Rotschild’in kurduğu Zicron Yakov kolonisine yerleşmiş. 18 yaşına geldiğinde Fransa’da gittiği tarım okulunda Rotschild’in bursuyla okuyan Aaronsohn, mezuniyetin ardından yine Rotschild’in işlettiği Metullah yerleşim yerinde ziraat uzmanı olarak çalışmaya başladı. Bu yer, yine Filistin’de Galile tepelerinin yukarısında Lübnan sınırındaydı. Aaronsohn’un Siyonist fikirleri Fransa’da okurken edindiğini söyleyebiliriz pekâlâ. Sahip olduğu Siyonist fikirler sebebiyle bir kez Osmanlı yöneticilerince Anadolu’daki bir çiftliğe sürgüne gönderilen Aaronsohn 1910’da tekrar Filistin’e döndü, Athlit’te bir tarım deneme istasyonu kurdu, Amerika ve Avrupa’ya bilimsel seyahatler yaptı, önde gelen birçok ünlü Siyonist isimle doğrudan irtibat kurdu.

Kurduğu NİLİ Casusluk Örgütü’nün Filistin’deki faaliyetlerini kız kardeşi Sarah, Le Tzion yerleşiminden Naaman Belkind ve Güney Filistin’de Hamagan adlı istihbarat örgütünü kuran Yosef Lishansky üçlüsüne bırakan Aaronsohn’u Birinci Dünya Savaşı’nın başında Suriye’de ortaya çıkan kuraklık ve çekirge istilası ile mücadelede Cemal Paşa’nın ofisinde danışman olarak görüyoruz. Osmanlı polisi tarafından kendisine verilen seyahat vesikası sayesinde Filistin, Suriye ve Lübnan’daki üst düzey askeri ve sivil otoritelerle bağlantı kuran Aaronsohn’un ayrıca bu süreçte Berlin, Viyana ve İsviçre’ye de kolayca seyahat ettiği vurgulanmalı. Cemall Paşa’nın danışmanlığını kullanarak 1916 Haziran’ında elde ettiği Arap eyaletlerini savunma planlarını Londra ile paylaşan Aaronsohn ayrıca İngiliz devlet adamları ile de Filistin’de bir Yahudi devletinin kurulmasına dönük Siyonist emellere önemli bir basamak teşkil edecek pazarlıkları da yapıyordu ve teklifi kabul edildi. Sonuçta İngiltere bu savaşta kendileri için çalışacak gönüllü bir istihbarat örgütünü işe almış, ona istediği maaşı vermişti.

Aaronsohn NİLİ’nin Filistin’deki yönetimini tümüyle kız kardeşi Sarah’a bırakıp Yahudilerin İngilizler lehine yürüteceği istihbarat faaliyetlerini yürütmek üzere Kahire’deki İngiliz üssüne gitti. Üst düzeyde 23 aktif üyesi olan örgüt kısa sürede sayıları binleri bulan geniş bir casus ağına sahip oldu. Örgütün casusluk faaliyetleri, başlangıçta Athlit’le sınırlıyken yine kısa bir sürede tüm Filistin ve Suriye’yi içine alan geniş bir sahaya yayıldı. NİLİ’nin Filistin ve Suriye’de konuşlanmış olan Osmanlı birliklerinin asker sayısı, cephe durumu, lojistik ve destek yapısı, mevzileri ve yer değiştirmesi ve birliklerin kullandığı kara ve tren yollarının durumu vs. gibi birçok konuda topladığı istihbaratın Kahire’deki İngiliz İstihbarat Ofisi’ne ulaştırıldığını biliyoruz. Siyonist hedefler doğrultusunda genç ve cazibeli Yahudi kızlarını da kullanan örgüte Osmanlı ordusunda bulunan bazı subayların da bilgi verdiğini kaydedelim. Bu subayların önemli bir bölümünün muhalif veya gayrim müslim olması ya da rüşvet karşılığında bu bilgileri vermesi de ilgi çekici değildir doğrusu.

Toplanan istihbaratın düzenli olarak büyük ölçüde Yafa sahillerine inen İngiliz devriye gemisi Monegam’a verilerek İngiliz İstihbarat Ofisi’ne ulaştırıldığını belirtelim. Geminin geldiği gecelerde Sarah Aaronsohn’un, çay ve kumar partileri düzenlediğini, bölgedeki Türk birliklerinden önemli şahısları bu partilere davet ederek dikkatlerini dağıttığını da buna eklemeliyiz. “Hama devesi ile çöl üstünden Bağdat karargahına istatistik yetiştirmek, şüphesiz Filistin kıyısından sandalla İngiliz torpidosuna haber yollamak kadar kolay olmadı” diyen Falih Rıfkı Atay’ın NİLİ ajanlarının casusluk faaliyetlerine yaptığı atıf bu açıdan epey dikkat çekicidir elbette.

Şam’da IV. Ordu’ya bağlı VIII. Kolordu’nun I. Şubesi’nde görevli bulunan ve bir süre kolordunun istihbaratını da idare eden Yüzbaşı Cevat Rifat Atilhan’ın masasına bırakılan yeknesak bir sahil gözetleme raporunda bir İngiliz kruvazörünün her gün saat 5.00 sularında Yafa ile Hayfa arasında görülüp kaybolmasının sebebini merak ederek başlattığı tahkikat NİLİ istihbarat örgütünün çökertilme sürecine gider nihayet. Tahkikat esnasında Zammarin Köyü’nde sahilde dolaşan ve akşam karanlığında kibritle işaret veren Abraham Habon adında bir casus yakalanır öncelikle. Ardından aynı bölgede başka casusların da ele geçirildiğini, zorlu sorgulama süreci sonrası deşifre edilen NİLİ’nin lider kadrosundan Naaman Belkind ve Yossef Lishansky’nin de Birüsseba’daki Bedevilerin yardımıyla yakalanıp Şam’da sorgulandığını kaydetmeliyiz.

Yakalanan casusların sorgulanmaları neticesinde Türk istihbaratının NİLİ’nin Filistin geneline yayılmış çok sayıda casusuna ulaştığı, Şam hapishanelerine doldurulan casusların bir izdihama neden olduğu, yetkililerin bazı küçük cami ve mescitleri bile hapishane olarak kullanmaya mecbur kaldığı Cevat Rifat Atilhan’ın verdiği bilgiler arasında. Aaron ve Sarah, bu sorgularda deşifre edildi. Sorgulamaların ardından harekete geçen Türk askeri, bir gece baskını sonucunda Sarah’ı ele geçirdi. (Aaron, Kahire’de, yani İngiliz bölgesinde olduğu için ele geçirilemedi.) Asker tarafından ele geçirilen Sarah’ın intihar ettiği kayıtlı. Ama intiharın nasıl olduğuna ilişkin verilen bilgiler farklı. Ziya Uygur, Sarah’ın sorgulanmasına imkân tanımamak için tabanca ile kendini vurduğunu yazarken, Sarah’ı yücelten bir dil kullanan Engle onun Hayfa Kaymakamı Hasan Bey tarafından günlerce ağır tazyik altında sorgulanmış ve muhtelif işkencelere tabi tutulduğunu söyleme ihtiyacı duyuyor. Sarah’ın işkencelere direndiğini belirten Engle, onun üzerini değiştirme bahanesiyle yatak odasına girdiğini ve burada NİLİ’ye son bir mektup bırakarak tabancayla intihar ettiğini ifade ediyor. Aynı konuda Cevat Rifat Atilhan’ın yazdığına göre Sarah, evinde boynunda Siyonist bir sembolle uyurken yakalanmıştır. Sarah, kendisini götürmeye gelen Türk askerini onlara içki ikram edecek kadar soğukkanlı ve nazik bir tavırla karşılamıştır. Şam karargâhı, Sarah’ın iki subay nezaretinde ivedi olarak gönderilmesi hususunda Nasıra Mıntıka Komutanlığına emir vermiştir. Sarah, Yüzbaşı Necmeddin ve Teğmen Muzaffer Be lerin nezaretinde trenle Şam’a doğru yola çıkarılmıştır. Tren, Vadii Şahap’tan geçtiği sırada defi hacet bahanesiyle vagonundan ayrılan Sarah, kendini Şahap kayalıklarına bırakarak intihar etmiştir.

NİLİ Filistin’de var olan Siyonist casusluk örgütleri arasında savaş süresince en etkili olanı belki. Birinci Dünya Savaşı ve Millî Mücadele’nin akabinde kurulan yeni devletimizde de birtakım casusluk örgütlerinin bulunmaması garip olurdu. En azından FETÖ gibi başka bazı örgütlerin Türkiye aleyhtarlığını biliyoruz. Acaba günümüzdeki kültürel-ruhsal iklimin oluşumunda bu türden Siyonist casusluk örgütlerinin ne tür bir rolü vardır?

Diğer Yazıları

İSLAMCILIKLA DERDİNİZ NEDİR

İSLAMCILIKLA DERDİNİZ NEDİR

  • 20.05.2024 / 00:26
Batı ne der?

Batı ne der?

  • 12.04.2024 / 04:22

Yorum Yaz