Soykırıma Giden Yol: Dehümanizasyon Süreci

Dehümanizasyon (insanlıkdışılaştırma) dediğimiz süreçte bazı kişi, grup veya topluluklar insandan daha aşağı hatta “şeytan” olarak nitelendirilir. Tarihsel süreçte vuku bulan çok sayıda soykırım, savaş suçu, toplu katliam veya diğer ağır insan hakları ihlallerinin temelinde de bu “şeytanlaştırma süreci” vardır. Karşı taraf için oluşturulan imaj “öteki” ile başlar, özneler özne olmaktan çıkarılarak nesne olmayı dahi hak etmeyen sıfatlara dönüştürülür. Karşı taraf “fare”, “istilacı”, “uzaylı”, “baş belası”, “kültürün kirleticileri”, “ahlak yoksunları”, “zehir” veya “canavar” olarak addedilerek gerçekleştirilen katliam ve soykırım meşrulaştırılır.
Bu süreçte yalnızca karşı taraf aşağı sıfatlarla anılmaz. Şiddet uygulayan grup da “üstün ırk”, “ahlaklı ordu” gibi yakıştırmalarla anılır ki amaç gerçekleştirilen eylemlere kılıf uydurmaktır. Bir tarafın diğerinden daha üstün kabul edilmesi hiç şüphesiz bazı hak ve ayrıcalıkları da beraberinde getirir. Bu öldürme tekelidir. Bu öyle bir yetki verir ki hiçbir merhamet veya esirgemeye ihtiyaç duyulmaksızın tüm canlılara kıyma yetkisi artık üstün taraftadır.
Her iki tarafı da içeren bu tanımlama sarmalı, yukarıdan aşağı olabileceği gibi aşağıdan yukarı da gerçekleşebilir. Ardından bu görüş, kademeli ve yaygın biçimde benimsenir ve toplumda genel kanaate dönüşür. Bu sürecin sonunda sosyal duyularda bir “boşluk” oluşur ve karşı tarafın düşmanlaştırılması veya şeytanlaştırılması artık psikolojik olarak bireye rahatsızlık vermez. Düşmanlaştırılan kişi, grup veya topluluklar insani muameleye layık görülmeyen “yaşayan ölüler” olarak itham edilir. Akabinde yapılan her eylem “oh olsun”, “az bile oldu”, “beter olsunlar” gibi sözlerle dahi karşılanabilir.
Psikolojide hiçbir sebebe dayalı olmaksızın ani bir öfke veya saldırgan bir tavırla kişinin insanları soğukkanlılıkla öldürmesi ve bundan hiç pişmanlık duymaması eylemi olarak nitelendirilen “Amok Sendorumu” dehümanizasyon sürecindeki duruma benzetilebilir. Eylemin gerçekleşme anında veya sonraki süreçte vücut en ufak bir rahatsızlık duymaz, vicdanlar sorgulanmaz ve hiç pişmanlık duyulmaz. Durum böyle olduğu sürece karşı tarafa yönelik gerçekleştirilen eylemin ne türü ne de şiddet düzeyi artık önemli görülmez. Kişi ister genç olsun, ister yaşlı, ister çocuk olsun, isterse de hamile bir kadın veya bebek. Hepsi nefes almayı hak etmeyen canlılardır. Sözde İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu'nun Tevrat'tan alıntı yaparak "Amalek'in size ne yaptığını hatırlayın" şeklindeki askerlerine uyarısı bu duruma denk düşmektedir. Esasen, Tevrat’ta geçen Amelek’e atıfla beraber erkek veya kadın, emziren kadın veya bebekler ve öküz, koyun, deve ve eşek gibi diğer canlılar mezalimden nasibini alacak canlılar olarak ilan edilmişti.
Ne yazık ki insan onurunu hiçe sayan bu yaklaşım ve dehümanizasyon süreci insan haklarının güya kurumsallaştığı ve kutsandığı çağımızda da Netanyahu gibi zalimlerin eylemleriyle vuku bulabiliyor ve bir türlü durdurulamıyor. Bundan tam 30 yıl önce 11 Temmuz 1995 tarihinde 8.372 Boşnak katledilmişti. Devam eden Gazze saldırılarında ise rakam sürekli artmakla birlikte yaklaşık 60.000 Filistinli yaşamını yitirdi. 30 yıl önce Avrupa’nın merkezinde Srebrenitsa’da nasıl insanlık ölmüş, dünya sessiz kalmışsa bugün de Gazze’de aynı karanlık ve acı olaylar vuku bulmaya devam ediyor. Topraklarından sürgün edilerek Gazze’nin küçük bir bölgesine sıkıştırılan Müslüman nüfus şimdi de açlıkla yıldırılmaya çalışılıyor ve büyük bir sınava tabi tutuluyor. Diğer taraftan şeytanlaştırılan ve meşrulaştırılan şiddet sarmalına karşı tepkiler de Birleşmiş Milletler veya İslam İşbirliği Teşkilatı gibi kuruluşların kınamalarından öteye geçemiyor. Kısacası dehümanizasyon süreci bir kez daha Müslüman nüfus üzerinde titizlikle uygulanıyor ve dünya seyrediyor.