Yanıtın Dehası: Hamas’ın Trump Planına Karşı Tutumuna Dair Şer‘î–Siyasi Bir Okuma

Yanıtın Dehası: Hamas’ın Trump Planına Karşı Tutumuna Dair Şer‘î–Siyasi Bir Okuma

29 Eylül 2025’te Beyaz Saray’ın “Gazze Savaşı’nı Sonlandırma Planı”nı açıklamasıyla birlikte, bölgedeki siyasi tablo en kritik noktasına ulaştı. Bir yanda devam eden topyekûn yıkım ve ağır insani kriz; diğer yanda ise ateşkes ve insani yardım başlıkları üzerinden Filistin direnişine yönelik yoğun uluslararası ve bölgesel baskılar vardı. Trump’ın planı, savaşın durdurulması, yardımların girişi ve esir değişimi gibi olumlu unsurlar içeriyor görünse de; Gazze’nin silahsızlandırılması, uluslararası vesayet altına alınması ve kentin siyasi-güvenlik yapısının İsrail’in beklentilerine göre yeniden dizayn edilmesi gibi son derece kritik maddeleri de barındırıyordu.

Birçok gözlemci, bu planın Hamas’ı “sıkışmış bir köşeye” ittiğini ve hareketin iki zor seçenek arasında bırakıldığını düşündü: ya ağır bir teslimiyet ya da yıkıcı bir çatışmanın devamı… Ancak Hamas, tüm bu hesapları boşa çıkaran, hem taktiksel zekâyı hem stratejik derinliği içeren, esnekliği ilke kararlılığıyla birleştiren dikkat çekici bir karşılık verdi. Bu yanıt, İsrail’in dayattığı tuzağı boşa çıkarmakla kalmadı; aynı zamanda baskıyı işgalci tarafa yönlendiren bir siyasi hamleye dönüştü.

Hamas’ın açıklaması, İslam siyaset düşüncesinin temel ilkeleriyle uyumlu bir çerçeve sundu: yakın vadede en büyük faydayı sağlamak (canların korunması, savaşın durdurulması, yardımların girişi, esirlerin serbest bırakılması) ve aynı anda en tehlikeli zararları engellemek (silahsızlandırma, uluslararası vesayet, direnişin tasfiyesi, işgalin meşrulaşması). Bütün bunlar yapılırken hareket, ulusal sabitelerden ve “Aksa Tufanı”nın ürettiği kazanımlardan taviz vermedi.

Bu yanıt, aynı zamanda Trump’ın pragmatik ve narsistik kişiliğini doğru okuyan bir diplomatik üslup içeriyordu. Bölgesel ve uluslararası aktörlere de dengeli bir mesaj vererek hem Filistin duruşunu korudu hem de insani-siyasi çerçevenin çökmesini engelledi. Böylece planın direnişi köşeye sıkıştırma amacı, tersine işgalci tarafı savunma pozisyonuna iten bir siyasi manevraya dönüştü. Nitekim Prof. Dr. Muhsin Muhammed Salih’in isabetli analizinde belirttiği gibi, Hamas bu karşılıkla inisiyatifi geri aldı ve İsrail’i yeniden sıkışmış bir alana hapsetti.

Bu makale, Hamas’ın söz konusu yanıtını İslam siyaset düşüncesi ve makasıd ekseninde değerlendirmeyi amaçlıyor. Yanıtın hangi yönleriyle siyasi zekâ taşıdığını, hangi noktalarda maslahatları artırıp mefsedetleri azalttığını, ve gelecekteki müzakere süreçlerine nasıl bir perspektif sunduğunu ele alacağız. Sabitelerde kararlı, yöntemlerde esnek; hakikati koruyan ve gerçekçi bir siyaset bilinciyle hareket eden bir duruşun imkânlarını irdeleyeceğiz.

 

Trump Planı ve Hamas’ın Yanıtının Özeti

29 Eylül 2025’te Beyaz Saray, Gazze’deki savaşı sona erdirmeyi amaçlayan kapsamlı bir plan açıkladı. ABD Başkanı Donald Trump tarafından “barış girişimi” olarak sunulan bu plan, savaşın durmasını ve yeniden imar sürecinin başlamasını vaat ediyordu. Ancak insani bir dille kaleme alınmış olmasına rağmen, planın içinde siyasi ve güvenlik açısından son derece kritik maddeler bulunuyordu. Planın temel başlıkları arasında; derhal ateşkes ilan edilmesi, İsrail güçlerinin üzerinde uzlaşılan takvimlere göre kademeli olarak çekilmesi, geniş kapsamlı insani yardımların Gazze’ye girişinin sağlanması ve altyapının yeniden işler hâle getirilmesi yer alıyordu. Ayrıca tüm İsrailli esirlerin serbest bırakılması karşılığında 1950’den fazla Filistinli tutuklunun salıverilmesi öngörülüyordu. Planın en tartışmalı maddeleri ise Gazze’nin “silahsız bölge”ye dönüştürülmesi, tünellerin ve askeri üretim imkânlarının imha edilmesi, Trump’ın başkanlığını yapacağı uluslararası bir “Barış Konseyi” gözetiminde teknokratlardan oluşan geçici bir yönetimin kurulması ve uluslararası istikrar gücünün konuşlandırılmasıydı. Bu düzenlemeler gelecekteki “siyasi ufuk” olarak sunulan süreçlere zemin oluşturmayı amaçlıyordu.

Bu plana karşılık olarak Hamas, 9 Ekim 2025’te dikkatle hesaplanmış, diplomatik açıdan son derece mahir bir açıklama yayımladı. Hareket, “sorumlu ve ciddi müzakereler sonrasında Gazze’deki savaşın sona erdirilmesi, işgal güçlerinin çekilmesi, yardımların girişi ve esir değişimi konusunda anlaşmaya varıldığını” duyurdu; arabuluculuk yapan Katar, Mısır ve Türkiye’ye teşekkür etti ve Trump’ın çabasını olumlu karşıladığını belirtti. Ayrıca ABD Başkanı’nı ve garantör ülkeleri, İsrail’in anlaşma hükümlerini “eksiksiz ve oyalamaya yer bırakmadan” uygulaması için sorumluluk almaya çağırdı. Açıklamada, Filistin halkının benzersiz direnişi övüldü; ulusal haklardan ve sabitelerden asla vazgeçilmeyeceği vurgulandı.

Bu yanıtın özünü, Prof. Dr. Muhsin Muhammed Salih, 5 Ekim 2025 tarihinde Arabi21 (Londra) sitesinde yayımlanan “Hamas’ın Trump Planına Yanıtına Dair Bir Okuma” başlıklı analizinde net biçimde ortaya koydu. Ona göre, Hamas’ın bu diplomatik hamlesi baskıyı işgalci tarafa yöneltmiş, planın içine gizlenmiş siyasi tuzakları boşa çıkarmış ve hareketin “siyasi zekâ, kararlılık ve diplomatik ustalık” sergileyen bir yanıtla inisiyatifi yeniden ele almasını sağlamıştır.

 

Analiz Çerçevesi: İslami Siyaset ve Makasıd

Bu çalışma, Trump Planı’nı ve Hamas’ın bu plana verdiği yanıtı İslam siyaset düşüncesi ve Şeriat’ın makasıdı çerçevesinde değerlendirmektedir. Şeriat’ın temel amacı, beş esasın korunmasını sağlamaktır: din, can, akıl, mal ve nesil/ırz. Bu amaç, toplumun yararını çoğaltmayı ve zararı en aza indirmeyi hedefler. İslami siyaset, karar alma süreçlerinde birtakım ilkelere dayanır: “zararı önlemek fayda sağlamaktan önce gelir” kaidesi, sonuçların (meâlâtın) dikkate alınması, egemenlik ve dış vesayetin reddi, ve şûra ilkesinin halk iradesini temsil eden temel bir mekanizma olarak kabul edilmesi. Bu ilkeler, siyasi kararların metinlerinden ziyade, topluma sağladığı gerçek etkiler üzerinden değerlendirilmesini gerektirir: neyi kazandırdığı, hangi tehlikeyi ortadan kaldırdığı ve uzun vadede hangi imkânları açtığı…

Bu bakış açısıyla Trump Planı ve Hamas’ın yanıtı, müspet getiriler ile muhtemel zararlar arasında hassas bir denge değerlendirmesi gerektirir. Kan dökülmesini durduran, insani çöküşü önleyen maddeler – eğer direnişin silahsızlandırılması veya ulusal haklardan vazgeçilmesi şartına bağlanmıyorsa – meşru ve önemli faydalar olarak kabul edilir. Buna karşılık, direnişin silahsızlandırılması, Gazze’nin uluslararası vesayet altına alınması veya işgalin fiilen meşrulaştırılması gibi maddeler, büyük mefsedetler (zararlar) olarak değerlendirilir ve reddedilmesi gerekir. Ayrıca sonuç odaklı düşünme (meâlât) esastır: kısa vadede fayda görünse de uzun vadede daha büyük bir zarara yol açabilecek düzenlemelere karşı ihtiyat gerekir.

Bu çerçeve doğrultusunda, makalenin devamında Hamas’ın yanıtı; elde ettiği faydalar, bertaraf ettiği tehlikeler ve Şeriat’ın siyaset ilkeleriyle uyumu bakımından ayrıntılı bir şekilde incelenecektir.

 

Hamas’ın Yanıtındaki Dehanın Analizi

Hamas’ın Trump Planı’na verdiği yanıt, hareketin siyasi zekâsını ve müzakere ustalığını açık biçimde ortaya koydu. Bu yanıt, Hamas’ın mevcut güç dengelerini doğru okuduğunu, baskıları bir zayıflık alanı değil, tam tersine müzakere aracına dönüştürdüğünü gösterdi. Hareket, Şeriat siyasetinin “maslahat–mefsedet dengesi”ni gözeten ilkeleri doğrultusunda, taktik esneklik ile stratejik kararlılığı aynı metinde harmanladı; direnişin silahını ya da ulusal sabiteleri riske atmadan.

  1. Taktik Esneklik: Ne Tam Red Ne de Tam Kabul
    Hamas, cevap metnini iki uç arasında hassas bir dengede konumlandırdı. İnsanî nitelikli acil maddeler – ateşkes, yardımların girişi, esir değişimi ve İsrail güçlerinin çekilmesi – olumlu karşılandı. Bu maddeler, sivillerin nefes almasını ve Gazze’nin dayanıklılığının güçlenmesini sağlayabilecek pratik kazanımlardı. Buna karşılık, Gazze’nin geleceği, silahsızlandırma, yönetim düzenlemeleri gibi kritik siyasi başlıklar ulusal mutabakata ve “Filistin halkının ortak kararına” havale edildi. Böylece hareket, hem sorumlu bir aktör olarak göründü hem de gizli bir red yönelterek Trump Planı’nın tehlikeli hükümlerine meşruiyet kazandırmamış oldu. D. Mohsen Mohammed Salih’in makalesinde belirttiği gibi, Hamas bu yöntemle “dayatma belgesini müzakere belgesine dönüştürdü.”
  2. Trump’ın Psikolojisine Usta Dokunuş: Narsistik Garantöre Akıllı Hitap
    Yanıtın en dikkat çeken yönlerinden biri, Trump’ın psikolojisinin doğru okunmasıydı. Kamuoyu önünde “başarı hikâyesi” yazmaya ihtiyaç duyan Trump’a metinde açık bir takdir tonu verildi. Bu sayede yanıt, onun gözünde planın kabulü gibi algılandı. Nitekim Trump, Hamas’ın açıklamasını hızla yayımladı; İsrail’e saldırıları durdurması çağrısı yaptı ve orduyu savunma pozisyonuna çekti. Bu durum, Dr. Mohsen Mohammed Salih’in değerlendirmesine göre Hamas’ın Trump’ın pragmatik–narsistik eğilimini ustaca avantaja çevirmesiydi; çünkü bu kısa süreli duraklama bile Gazze’de nefes aralığı doğurdu.
  3. Arap ve Uluslararası Destek: Arabulucuların Akıllı Kullanımı
    Hamas’ın verdiği yanıt, Katar, Mısır ve Türkiye gibi arabulucuların yürüttüğü diplomasiyle örtüştüğü için hızla geniş çaplı kabul gördü. Avrupa’dan Kanada ve Avustralya’ya kadar birçok ülkenin olumlu tepkisi, yanıtı uluslararası meşruiyeti yüksek bir pozisyona taşıdı. Böylece yanıt, sadece bir açıklama olmanın ötesine geçerek, işgalci tarafı sıkıştıran siyasi bir kaldıraç hâline geldi. Dr. Mohsen Mohammed Salih’in ifadesiyle, Hamas “inisiyatifi geri aldı”.
  4. Halkî ve Şer’î Meşruiyeti Güçlendirme: Taviz Vermeyen Bir Söylem
    Açıklamanın üslubu, Filistin halkının duyarlılıklarıyla uyumlu olacak şekilde kurgulandı. “Halkımızın ulusal haklarından asla vazgeçmeyeceğiz” gibi ifadelerle hareket, hem ulusal sabitelere bağlılığını hem de direnişin silahına yönelik herhangi bir tehdit kabul etmeyeceğini net biçimde ortaya koydu. Bu söylem, Hamas’ın yanıtını bir “geri çekilme” değil, bilinçli bir siyasi hamle hâline getirdi.
  5. Baskı Dengelerinin Tersine Çevrilmesi: Savunmadan Diplomatik Hücuma
    Hamas, açıklamasında ateşkes, yardım girişi ve esir değişimine onay verdiğini duyurarak, uygulama sorumluluğunu İsrail’in üzerine bıraktı. Böylece uluslararası toplumun gözünde “uygulamayı geciktiren taraf” Hamas değil, işgalci güç oldu. Bu durum, İsrail’in açıklamaları yumuşatmasına ve sahadaki bazı pozisyonlarını taktik olarak yeniden düzenlemesine yol açtı. Dr. Mohsen Mohammed Salih’in belirttiği gibi bu, işgal tarafını beklenmedik bir sıkışmışlığa soktu.

Sonuç olarak Hamas, yanıtında hikmet, esneklik ve kararlılık ekseninde örnek bir siyasi performans sergiledi. Bu yanıt, Şeriat siyasetinin maslahat–mefsedet dengesine uygun biçimde hem elde edilebilecek en yüksek faydayı ortaya çıkardı hem de direnişin silahını ve Filistin’in ulusal haklarını koruyan net kırmızı çizgiler bıraktı.

 

Hamas’ın Yanıtının Şer‘î–Siyasi Değerlendirmesi: Maslahatları Artırmak, Mefsedeği Azaltmak

Hamas’ın Trump Planı’na verdiği yanıt, sadece siyasi bir açıklama değil; şer‘î–siyasi bir değerlendirme süzgecinden geçmiş, maslahat–mefsedet dengesini gözeten, hem mevcut baskıları hem de değişmeyen ulusal sabiteleri dikkate alan stratejik bir hamle niteliği taşıyordu. Bu yanıt, İslam siyaset düşüncesinin ilkeleriyle uyumlu şekilde bir dizi olumlu sonuç (mâlât) doğurdu.

  1. Nefsi Koruma: Ateşkes ve İnsani Nefes Alanı Açma
    Şeriat’ın beş temel maksadından biri olan can güvenliğinin korunması, Hamas’ın yanıtında bariz biçimde görüldü. Yanıtın ardından İsrail saldırılarının geçici olarak durması, Gazze’de kan akışını frenledi ve hayati insani yardım akışına kapı araladı. Bu durum, “asli bir şer‘î değer zarar görmeden sağlanan her faydanın değerlendirilmesi gerektiği” prensibiyle birebir örtüşmektedir.
  2. Egemenliği Kısmen Koruma ve Mutlak Vesayeti Reddetme
    Hamas bazı teknik maddeleri kabul etmiş görünse de, Gazze’nin geleceğine dair tüm siyasi düzenlemeleri “ulusal Filistin mutabakatı” kapsamına bırakarak, herhangi bir dış vesayeti — açık ya da örtük — reddetti. Bu tutum, direnişin siyasi meşruiyetini koruyan ve Gazze’nin geleceği üzerindeki karar hakkını yabancı güçlere devretmeyen bir yaklaşıma işaret etmektedir.
  3. Onuru Koruma: Filistin ve Arap Referanslarına Dayanma
    Yanıtın dili, Filistin halkının direncini selamlayan ve kararlılığını yücelten bir çerçevede kuruldu. Bu, İslam siyasetinde önem verilen onur ve haysiyetin korunması ilkesinin karşılığıdır. Hamas, metinde hem halkına hem de arabulucu Arap–İslam ülkelerine dayanarak, kabulün bir “zayıflık göstergesi” değil, bilinçli ve onurlu bir siyasi adım olduğunu vurguladı.
  4. Savunma Kapasitesini Koruma: Silahsızlandırmayı Zekice Reddetme
    Trump Planı’nın en tehlikeli maddesi olan “Gazze’nin silahsızlandırılması” talebi, Hamas tarafından ustalıkla bertaraf edildi. Hareket bu konuyu ulusal düzeye havale ederek, fiilen “bu mesele görüşülmez ve kabul edilmez” mesajı verdi. Böylece direnişin silahlı kapasitesi kırmızı çizgi olarak korunmuş oldu.
  5. Mefsedeği Azaltmak ve Askıda Kalan Maslahatları Açığa Çıkarmak
    Yanıt, birkaç büyük zararı bertaraf etti: direnişin parçalanması, Gazze’nin sürekli vesayet altına sokulması ve 7 Ekim sonrası oluşan tarihî “kurtuluş fırsatının” baltalanması. Buna karşılık, önemli maslahatları da harekete geçirdi: esir takası sürecinin açılması, insani yardımların girişi, Gazze’nin uluslararası alandaki siyasi izolasyonunun kırılması… Dr. Mohsen Mohammed Salih’in belirttiği gibi bu yanıt, “işgalci tarafı köşeye sıkıştırdı” ve girişimi yeniden Hamas’ın eline verdi.

Sonuç olarak, Hamas’ın yanıtı; şer‘î siyasetin hikmet, maslahat ve meâlât ilkelerine uygun biçimde, taviz vermeden kazanım üretmiş, zararı azaltmış ve direnişin temel değerlerini korumuştur.

 

Sınırlılıklar ve Gelecekteki Riskler

Hamas’ın yanıtı siyasi açıdan son derece başarılı olsa da, sahadaki gerçeklik birtakım sınırlılıkları ve geleceğe yönelik riskleri de beraberinde getiriyor. Uzun yıllara dayanan deneyim, ABD’nin garantörlüğünün tutarsız olabileceğini ve Washington’ın, iç politik dengeler veya İsrail baskısı nedeniyle verdiği sözlerden geri çekilebileceğini gösteriyor. Amerikalı yetkililer, zaman kazanmak amacıyla süreci ağırlaştırabilir; böylece işgal güçlerinin kendi lehlerine yeni düzenlemeler yapmasına fırsat doğabilir. Ayrıca bazı maddelerin yeniden yorumlanması, insani yardım girişlerinin kısıtlanması veya kademeli silahsızlandırma gibi girişimlerin “güvenlik düzenlemesi” kılıfıyla gündeme getirilmesi de ihtimal dâhilindedir.

Öte yandan İsrail’in, Hamas’ın yanıtıyla oluşan uluslararası olumlu atmosferi emerek etkisizleştirmeye çalışması, ardından da fiilî durumu yeniden dayatması beklenebilir. Bu, işgal altındaki bölgelerin tamamen boşaltılmaması, yardımların geçişinde keyfi engeller çıkarılması veya yeniden imarı yavaşlatacak teknik bahanelerin öne sürülmesi şeklinde tezahür edebilir. Bu nedenle Hamas’ın, Filistinli grupların ve garantör ülkelerin yalnızca sözlü güvencelerle yetinmeyip, Arap–İslam ortak mekanizmaları, sahadaki uygulamaları doğrulayan komisyonlar ve İsrail’in keyfi yorumlarını sınırlayan açık koruyucu maddeler oluşturması büyük önem taşımaktadır.

Ayrıca kazanımların korunması yalnızca resmi mekanizmalarla sınırlı değildir. Halkın ve kurumların aktif rolü, direnişin meşruiyetini diri tutmak ve elde edilen sonuçların içini boşaltmaya yönelik girişimleri boşa çıkarmak açısından hayati önemdedir. Çünkü siyasi ya da halkî direniş, Filistin halkının haklarını koruma yolunda en güçlü teminattır.

 

Pratik Dersler ve Sonuçlar – Şer‘î Siyaset Işığında Müzakere Önerileri

Hamas’ın yanıtı, çatışmanın yalnızca sahada değil; aynı zamanda en az o kadar önemli olan siyasi zeminde de yürütüldüğünü gösterdi. Bu deneyim, şer‘î siyasetin “maslahatları gerçekleştirme ve mefsedeti önleme” ilkelerine uygun şekilde, Filistin tarafının bundan sonraki süreçte benimseyebileceği bir dizi uygulanabilir öneri sunuyor:

  1. Ateşkes, mutlaka açık ve teyit edilmiş bir çekilmeyle şartlandırılmalıdır.
    İşgal güçlerinin sahada varlığını sürdürdüğü bir ateşkes, krizi yeniden üretir ve düşmana yeniden mevzi kazandırır. Oysa kontrollü bir çekilmeyle eşlenen ateşkes, can güvenliğini ve asgari egemenliği korur.
  2. Silahsızlandırmaya dair her tür madde, açık veya örtülü, kesin biçimde reddedilmelidir.
    Zira direnişin silahı, Filistin halkının son savunma hattıdır ve şer‘î açıdan “din, can, ırz ve toprak”ın korunmasında asli bir unsurdur.
  3. Arap–Filistin ortak bir izleme ve doğrulama komitesi kurulmalıdır.
    Bu komite, direniş güçlerini ve garantör ülkeleri içermeli; sahadaki uygulamaları sürekli denetleyerek İsrail’in keyfi yorumlarını ve ihlallerini engellemelidir.
  4. Halkî ve faksiyonel katılım güçlendirilmelidir.
    Şûra ve toplumsal temsil, yalnızca birer dini ilke değil; karar alma süreçlerini tek taraflılıktan koruyan, ulusal iradeyi tahkim eden siyasi gerekliliklerdir.
  5. Bağımsız bir Filistin–Arap yeniden imar fonu oluşturulmalıdır.
    Bu fon, yeniden inşa sürecinin Filistin halkının kontrolünde yürütülmesini sağlayarak, siyasi şartlara bağlı “müteahhitlik projeleri”nin direniş kazanımlarını aşındırmasını engeller.

Sonuç olarak, Hamas’ın verdiği bu zeki yanıt; Filistin liderliği ve toplum aktörleri için şer‘î ve milli bir müzakere yol haritası sunmaktadır: tali konularda esneklik, temel sabitelerde kararlılık, sonuçları iyi okuyan bir akıl ve halkın gücüne dayalı bir irade… İşte bu ilkeler, ulusal kararın istikrarını sağlayan ve her türlü baskı veya kuşatma girişimini boşa çıkaran yapı taşlarıdır.

***

Bu analiz göstermektedir ki, İslami siyaset düşüncesinin özü; sabitelerde kararlılık, araç ve yöntemlerde esneklik ilkesine dayanır. Bu yaklaşım, direnişin hakkını, kimliğini ve silahını koruyan bir duruşu; aynı zamanda fırsatları değerlendiren, tuzakları boşa çıkaran ve sonuçları (meâlâtı) dikkate alan bir siyasi aklı ifade eder. Hamas’ın yanıtı, şeriatın yüksek maksatlarıyla uyumlu bir siyasi performans ortaya koyarak; kanı durdurmayı, onuru muhafaza etmeyi, sınırlı da olsa egemenliği korumayı mümkün kılmış; fakat bunun karşılığında hiçbir ulusal sabiteden vazgeçmemiştir.

Bu tutum, Filistin halkının büyük fedakârlıklarının ve Aksa Tufanı’nın oluşturduğu yeni denklemin bir yansımasıdır. Zira gerçekçi adımlarla ilerlerken, özgürlük ve kurtuluş ufkunu asla kaybetmemek; hem siyasi hem ahlaki bir zorunluluktur. İşte tam da bu nedenle, direnişin sarsılmaz çizgisi ile siyasetin hikmetli esnekliği arasındaki denge, Filistin davasının bayrağını nihai zafere taşıyacak en sağlam yoldur.

 

Diğer Yazıları

Yorum Yaz