Aksa Tufanı: Filistin Anlatısının Yeniden Teşekkülü ve Maskelerin Düşüşü

Aksa Tufanı: Filistin Anlatısının Yeniden Teşekkülü ve Maskelerin Düşüşü

7 Ekim 2023, Gazze’de yaşanan olay sadece bir güvenlik ya da askeri bir eylem değildir; aynı zamanda siyasi ve ahlaki düzlemde çatışmanın yeniden tanımlandığı, dünyayı yeniden dizayn eden bir kırılma anıdır. Aksa Tufanı, klasik bir askeri operasyon olmaktan öte, İsrail’in onlarca yıldır, Batı ve bölgesel desteğin gölgesinde inşa ettiği anlatı dokusunu parçalayan, kavram mühendisliğini çatlatan bir kırılma olmuştur.


" Olay"dan "Dönüşüme": Tufan Sonrası Dünya
İsrail, daha ilk andan itibaren Filistinlileri genel bir şekilde şeytanlaştırmakla kalmadı; aynı zamanda bu algı, soykırımcı ve sürgün odaklı stratejiyi kolaylaştırmaya yönelik bir dilsel tercihe dönüştü. 11 Eylül sonrası ABD’nin terörle mücadele kalkanı arkasına saklanışı gibi, İsrail de Aksa Tufanı'nı “Büyük İsrail” tahayyülünün inşası için kullanılabilecek bir sıçrama tahtası hâline getirmeye çalıştı.
Ancak İsrail rejimi; bu operasyonun yalnızca askeri bir eylem olduğunun düşündüğü anda—fiilen, bu tufan bir anlam, anlatı ve sembol tufanına dönüştü. Dünya yeniden sorgulamaya başladı:
Kimin kurban, kimin zalim olduğu; kimin kuşatma altında, kimin direnme hakkına; kimin şiddeti başlattığı, kimin ona karşılık verdiği; kim saldırgan, kim direnen?

 

Yanlı Medya Anlatısı: “Hamas’ı Kınıyor musunuz?”
Bu ahlaki ve siyasi çöküntü ortamında, Batı medyası siyonist anlatıyı öne çıkararak ve yeniden üreterek, “Hamas’ı kınıyor musun?” sorusunu ana temaya dönüştürdü. Oysaki yüz binlerce cinayet ve kuşatmanın yükünü, daha önceki işgallerin, bombalı saldırıların, uzun vadeli direncin ağırlığını taşıyan Filistin halkının şehitleri—neredeyse yok sayıldı. Aynı zamanda, çocuklar ve yargısız onbinlerce Filistinli mahkûmun kaderi, birkaç esir İsraillinin durumuna indirgenerek anlatıldı. Hamas, haklı bir direnişin değil, sorun kaynaklı olarak öne çıkarıldı.
İsrail Savaştan Kazançlı Çıkabilir...Ancak Medeniyet ve Varlık Savaşını Kaybedecektir.

Gazze'de İsrail’in tahrip, sürgün ve yıkımı ne kadar büyük olursa olsun, sahada elde edilen zaferin ötesinde derin bir stratejik çöküş yaşanmaktadır. Aksa Tufanı,Filistin anlatısının —özgürlük mücadelesi, sömürge karşıtlığı— haklı zeminine dönüşünü hızlandırmıştır. Artık bu anlatılar; medya aracılığıyla değil, bombalanmış çocuk bedenleri, harap binaların gölgesindeki tanıklıklar ve görgü tanıklarının sesleriyle yazılıyor.
Uzun yıllardır inşa edilmiş olan İsrail’in ahlaki meşruiyeti bir bir çözülüyor; körü körüne destek anlayışı, artık ağır sorgulamalarla yer değiştirmekte. Batı metropollerinde, insanlar daha önce gizli tutulan yüzü görmüş durumdadır. Ayrımcı ırkçılık uygulamalarına dayalı sömürgeci bir sistemin var olduğunu gördü.Ve bu görüntü, artık örtülemez hâle geldi.
Böylece Aksa Tufanı, askeri bir yıkım olmaktan öte, bir medeniyet yıkımının işareti —ve İsrail için siyasi bir yıkım ve varlığını ciddi anlamda sarsan bir tufan oldu.


Tesadüfi Değil, Eşzamanlı Strateji
Gazze’ye dönük operasyon, sadece bir askeri hamle değildi; o aynı zamanda gizli emperyal niyetlerin, planlı bir eşzamanlılık içinde ifşa edildiği bir an oldu. İsrail, ilk saatlerden itibaren Gazze’de coğrafyayı, Batı Şeria’da ise sosyal dokuyu eş zamanlı olarak yıkmaya ve yeniden şekillendirmeye yöneldi. Amaç açıktı: Filistinlinin burada “fazlalık” olduğunu ve varlığına meydan okuduğunun anlatısı.
Gazze’de yıkım, sadece direnişe tepki değil; sistematik bir şekilde—yaşama elverişsiz veya geri dönüşü zorlaştırılarak sevilmez hale getirilmesi. Batı Şeria’da ise “yavaş öldürme” politikasına benzer şekilde; ekonomik baskı, bariyerler, baskınlar ve yerleşimcilik, adeta bir kanser misali yayılıyor—amaç toprakları tarihsel hakiki sahiplerinden yavaşça ama derinden boşaltmak.
Bu iki yönlü strateji, tek bir büyük proje içinde hareket etti: “Yahudi devleti” fikrinin tüm coğrafyada devletçe rafine edilmesi; Filistin’in en insani ve sembolik varlığına kadar tasfiye edilmesi hedefiydi.


Toprak ve Hafıza Üzerinden Terör
Bu, sadece canlara değil; aynı zamanda mekâna, hafızaya ve varoluşa yönelik bir terördü. Filistin hayatı, bu saldırı kesintisiz bir nitelik kazandığında, tarihsel bir hali olarak değil; kalıcı bir felaket hali olarak yaşanmaya başladı. Böylece… "Nekbe" olay değil; sürekli devam eden bir hâle, sürgün bir dile dönüşüyor.


Sistemler Çökerken: Tufan'ın Sonu Sessizlik Olmayacak
Ancak Aksa Tufanı, sadece Filistin’in değil; Arap sisteminin de duvarlarını titretti. Teklif edilen sessizlikler, normalize edici pazarlıklar ve teslimiyetçi anlaşmalar ortada bir anlam ifade edemez oldu. Bu baskıcı rejimler—sessiz kalan ya da işbirlik yapan—artık ne halklarının vicdanını ne de tarihin çizgisini temsil edebiliyorlar. Tufan, onları ahlaki düzeyde devirdi—zorla değil; halk uyanışıyla, kırılganlıklarının ifşa edilmesiyle.


Bitiş mi, Başlangıç mı?
Aksa Tufanı, soyut bir tepkiden ibaret değildir. Sahte anlatıları ortaya çıkaran kapsamlı bir tufandır. Bu Tufan zihinsel bir devrime ve coğrafi bir yeniden şekillenmeye yol açtı.Sorun artık sadece orada yaşanan bir olay değil, küresel vicdanların nasıl etkilendiği, entelektüel dirienişin, akademik tutumun,politik duyarlılığın nasıl şekillendiğidir. Bu sadece bir eylem değil; bilincin yeniden şahlanışıdır.

Diğer Yazıları

Yorum Yaz