Ertelenmiş Savaş: Ateşkes ile Özgürlük Arasında – Gazze Gerçeğine Dair Stratejik Bir Okuma

Ertelenmiş Savaş: Ateşkes ile Özgürlük Arasında – Gazze Gerçeğine Dair Stratejik Bir Okuma

 

   İşgalci yapı ile Filistin tarafı arasındaki, yüzyılı aşan süre boyunca kesintisiz biçimde süregelen Sisifosvari çatışma deneyimi, “ateşkes” olarak adlandırılabilecek olgu ile “savaşın sona ermesi” nin gerçek anlamı arasında düşünsel ve siyasal bir ayrım yapılmasını zorunlu kılmaktadır.

   Medya ya da siyaset dünyasında “savaşın sona erdiği” yönündeki söylemler, geçici anlaşmalara dayanmakta ve gerçeği yansıtmamaktadır. Gazze’deki savaş, bir anlaşmayla bitebilecek geçici bir olay değil; kalıcı bir işgal yapısından ve küllerinden yeniden doğmaya devam eden sömürgeci bir projeden kaynaklanan karmaşık bir çatışmadır. Bu makalede, söz konusu çatışmanın temel eksenlerini ele alacak, bunları stratejik bir bağlamda analiz edecek ve özgürleşmenin geleceğine ilişkin olası vizyonlara ulaşmaya çalışacağız.

 

Ateşkes ile Savaşın Sonu Arasındaki Kavramsal Fark

   Bir “ateşkes anlaşması” açıklandığında, genellikle amaç sadece bombardımanı geçici olarak durdurmak ve maddi ile insani kayıpları azaltmaktır. Ancak bu, savaşın bittiği anlamına gelmez; kısa süreli bir sessizlik, ne vicdanları rahatlatır ne de çatışmanın kök nedenlerini ortadan kaldırır.

   Gerçek anlamda bir savaşın sona ermesi, çatışmaya yol açan temel nedenlerin ortadan kalkmasını gerektirir. Bu, sadece silahların susması değil, aynı zamanda müzakerenin yeni bir siyasal duruma evrilmesi ve şiddete başvuran tarafın uzun vadede askeri seçeneğin başarısız olduğunu idrak etmesi demektir.

   Gazze örneğinde savaş, sömürgecilikten bağımsız düşünülemez. İşgalin özü değişmeden savaşın sona erdiğini iddia etmek mümkün değildir. Bu nedenle, hızla değişen bölgesel ve uluslararası dinamikler çerçevesinde Filistin’deki çatışma, geçici bir olay değil; varoluş, egemenlik ve adalet sorularına açık kalıcı bir mesele olarak belirir.

Bu bağlamda şu tartışmalı araştırma soruları gündeme gelir:

  1. Ateşkes, savaşın sonu olarak görülebilir mi, yoksa çatışmanın başka biçimlerde sürmesini gizleyen geçici bir duraklama mıdır?
  2. İşgalin tezahürleri – yerleşim, abluka, baskı – barış dönemlerinde dahi savaşı yeniden üreten kalıcı bir yapı mıdır?
  3. İsrail ile bazı Arap rejimleri arasındaki yapısal bağ, yeni bir tür “vekâlet sömürgeciliği” modeli midir?
  4. “Aksâ Tufanı”, çatışma seyrinde bir kırılma anı mı yoksa direniş ve bilincin stratejik dönüşümünde yeni bir aşamanın başlangıcı mı olmuştur?
  5. “Savaşın Sonu” nun siyasi slogan değil, somut bir gerçeklik olabilmesi için hangi nesnel ve öznel koşullar gereklidir?
  6. Direniş ile siyasal inşa arasında denge kuran, özgürleştirme projesinin sürekliliğini sağlayan bir gelecek yolu nasıl inşa edilebilir?



Çatışmanın Kökleri: İşgalin Çok Boyutlu Görünümleri

   Gazze’deki savaş, kışkırtıcı kavramları temsil eden ve sürekli patlamaya yol açan sömürgeci birikimlerin sonucudur. Zira savaşın kökleri halen varlığını sürdüren ve büyüyen faktörlere dayanır:

Mekânsal Yerleşim: Yerleşimlerin inşası ve genişletilmesi, Filistin topraklarının sürekli gasp edilmesi ve demografik olarak İsrail hâkimiyetinin dayatılması.

Abluka ve Kuşatma: Filistinli birey sürekli ekonomik ve toplumsal daralmaya maruzdur. Kara, deniz ve hava ablukası yoluyla hareket özgürlüğü kısıtlanmakta; ithalat ve ihracat üzerinde sert denetimler uygulanmaktadır.

Baskı ve Tutuklamalar: İşgal sürekli bir askerîleştirme halindedir ve Filistinliler her an baskı, gözaltı ve güvenlik kovuşturması tehdidi altındadır. “Aksâ Tufanı” nın önemli nedenlerinden biri, İsrail hapishanelerindeki esirler meselesidir.

Askerîleştirme ve Milisleşme:  Filistin köylerinde, kamplarında ve şehirlerinde sürekli askeri gerginlik ve yoğun güvenlik önlemleri, halkı terörize etmek için gece baskınları, yerleşimcilerin yağma ve yakma eylemlerine izin verilmesi ve tekrar tekrar güç kullanılması. Bunların hepsi çatışmaların ve savaşın yeniden başlamasının gerçek nedenleridir; Filistin, İsrail'in barış veya savaş zamanında tüm baskı ve etnik temizlik politikalarını uyguladığı kapalı bir askeri bölgedir.

Sömürgeci Yapı ile Arap Vekil Rejimleri Arasındaki İlişki

   Filistin–İsrail çatışması, Arap ve Batı çevrelerinden oluşan uluslararası ortamdan bağımsız ele alınamaz. Batı merkezli uluslararası sistem, Orta Doğu’yu kendi nüfuz alanı olarak görmektedir. Bu bağlamda İsrail, yalnızca bölgesel bir varlık değil, Batı’nın emperyal tahakküm aygıtının stratejik bir uzantısıdır.

   Buna karşılık, bazı Arap rejimleri bu sürecin rakibi değil; aksine işgalin devamını kolaylaştıran “vekâlet rejimleri” olarak işlev görür. Bu rejimler, kendi içsel meşruiyetlerini ve bölgesel çıkarlarını sürdürmek karşılığında İsrail’in güvenliği için dolaylı koruma sunar.

   Bu çarpık ilişki, savaşın devamını pekiştiriyor; çünkü İsrail’i destekleyen ya da onunla ittifak kuran rejimler, denklemin köklü biçimde değişmesine asla izin vermez. Güvenlik ya da geçici anlaşmalara varılsa bile, gerçek stratejik düzenlemelerin inşası bu rejimlerin aşılmasını veya içyapılarının yeniden şekillendirilmesini gerektirir. Başka bir deyişle, bu mücadele yalnızca İsrail’e karşı değil; onu destekleyen büyük bir egemenlik sistemine karşı verilen bir savaştır.

Aksâ Tufanı: Son Değil, Şafağın Başlangıcı

   “Aksâ Tufanı”, bitmiş bir olay değil; hâkimiyetin ve teslimiyetin dengelerini sarsan sembolik ve siyasal bir depremdir. Bu olay; işgalin, Arap rejimlerinin ve Batı’nın birbirine bağlı gizli ağlarını ifşa etmiştir. Aynı zamanda, Batı’dan İsrail’e sürekli verilen bazı taahhütlerin halk bilinci ve stratejik farkındalık baskısı altında sarsıldığını göstermiştir.

   Bu durum, İsrail’in bölgesel varoluşsal istikrarını kaybetmeye başladığına işaret eder. Önünde iki seçenek vardır; ya yenilgiyi kabul etmek ya da varoluşsal baskı altında yeni bir savaş döngüsüne girmek.

Tufan, son değil; içsel bir özgürleşmenin başlangıcıdır. Bu, sömürgeci araçların ortadan kaldırılması ve halk tabanlarının yeniden inşası için bir çağrıdır.

Tufan, savaşın sonu değil, yeni bir bilincin doğuşudur; haritanın yeniden çizileceği, yerel uyanışın küresel sonuçlar doğuracağı bir dönemin habercisidir.

   Bu nedenle, Tufan, savaşı sona erdirdiği için değil, yeni ufuklar açtığı ve direnişi ateşlediği için takdir edilmelidir. Tufan’ı başlatanlar, bunun amacının mevcut istikrarı sarsmak ve bölgeye siyasi bir kargaşa fırsatı vermek olduğunu, coğrafyayı sömürge hâkimiyetinden sınırların ve haritaların yeniden çizilmesine geçecek bir aşamaya geçirmek için bilinci uyandırmak olduğunu, kukla rejimleri devirip Batı'yı bu varlık ve bölge üzerindeki konumunu yeniden hesaplamaya zorlayacak bir devrim gerektirdiğini anlamıştı.



Gerçek Savaşın Sona Erme Şartları: Özgürlük ve Kendi Geleceğini Tayin Etme

Savaşın gerçekten sona erdiği söylenebilmesi için bir dizi stratejik koşulun gerçekleşmesi gerekir:

Askerî ve Siyasî İşgalin Tamamen Ortadan Kalkması

Kısmi geri çekilme veya sınırlı özerklik yeterli değildir. Tam özgürlük, savaşın gerçek anlamda kapanışıdır.

 Vekâlet Rejimlerinin Ortadan Kaldırılması

 İsrail ile bağlantılı veya İsrail'i koruyan tüm uluslararası ve Arap rejimleri ortadan kaldırılmalı ve meşruiyetlerini kaybetmeli veya köklü bir değişime uğramalıdır.

 Ulusal Egemenliğin Yeniden Tesisi 

Toprakta, kurumlarda, kararlarda ve dış ilişkilerde tam hâkimiyetin sağlanması gerekir.

Bilinçli ve Sürdürülebilir Bir Halk Ayaklanması

Özgürleşmek, tek bir ayaklanma ile değil, bilincin artması, bağımsız sivil kurumların oluşması ve direniş kültürünün kurumsallaşmasıyla sağlanır.

Bölgesel Sistemin Yeniden Yapılanması

 Bu, kısa vadeli bir hedef değil; Batı hegemonyasından uzak yeni ittifakların inşası için gerekli uzun vadeli bir çerçevedir.

Bu koşullar gerçekleştiğinde, savaş artık tarihe karışır.

Geleceğe Giden Yolun Sorunları: Nasıl Bir Yol İnşa Edilmeli?

Savaşın sona ermesine giden yol birçok engelle doludur.



Risk ile Denge Arasındaki Boşluk

Direniş, halkın kavrayabileceği ölçüde yönetilebilir bir özgürlük projesi olarak nasıl sürdürülebilir?

Uluslararası Desteğin Dağınıklığı ve Çifte Standart

Batı halen Filistin meselesine çıkarlarına göre değişen çifte standartlarla yaklaşmaktadır.

Yerel Parçalanma ve Koordinasyon Eksikliği

Farklı gruplar ve öncelikler, ortak strateji oluşturmayı güçleştirmektedir.

Bölgesel Savaşa Girmenin Riski

    Her cesur adım, bölgesel veya küresel aktörlerin müdahalesiyle karmaşıklaşabilir. Bu nedenle, herhangi bir strateji, kendi kendini tüketmeyi veya umutsuz uzlaşmaları önlerken, sahadaki direnişi, stratejik ve siyasi boyutları ve uluslararası halk hareketini birleştiren aşamalı adımlara dayanmalıdır.

    Buradan hareketle; Gazze’deki savaş, geçici anlaşmalarla ya da diplomatik vaatlerle sona ermedi; gerçek savaş, sömürgeci varoluş çerçevesinde uzanan uzun soluklu bir çatışmadır ve ancak işgalin, sömürgeciliğin ve onu destekleyen yapılarının tam ortadan kalkmasıyla son bulur.

   Aksa Tufanı son değil, başlangıçtır. Ancak bu girişim hikmetle yoğrulmalı, bilinçle sulanmalı, halk ve kurumların kararlılığıyla beslenmelidir. Özgürleşmenin koşulları — işgalin ortadan kalkması, vekâlet rejimlerinin çöküşü, egemenliğin yeniden sağlanması ve halkın mağdur değil, kurtarıcı bir özne olarak ortaya çıkması — gerçekleştiğinde o zaman savaşın sona erdiği ilan edilebilir; bu, bir antlaşmanın satırlarında yazılan bir hikâye olarak değil, Filistin halkı için varoluşsal bir dönüşümdür.

O zamana dek, sahte vaatlerin esiri olmamak ve özgürlüğe yakışır yeni bir yol inşa etmek için direniş, inşa, seferberlik ve yeniden yapılanmayı birleştiren stratejiler geliştirmek zorundayız.

 

Diğer Yazıları

Yorum Yaz