İsrail Stratejisi ve Gerçek Caydırıcılık Arasındaki Gelecek: Filistin Durumuna Dair Bir Okuma

Giriş
Filistin meselesiyle ilgilenen her araştırmacı veya analistin aklına tekrar tekrar gelen bir soru vardır: Filistin'deki durum nereye gidiyor? Ufukta bir anlaşma veya savaşın tamamen durma ihtimali var mı?
Bu soruyu cevaplamak için, birbiriyle iç içe geçmiş üç katmanı çözmemiz gerekir: Güç ve genişlemeye dayalı İsrail doktrini; İsrail'e üstünlüğünü sürdürmesi için gerekli araçları sağlayan Batı-Amerika desteği ve uluslararası hukuk ve bunun uygulanmasına yönelik mekanizmaların karmaşıklığıyla birlikte sahadaki gerçeklik.
Bu bağlamda, güncel sahneyi yeniden okumayı deniyoruz: Günlük gelişmeleri dikkatle izleyerek, Siyonist hareketin önderlerinin ve Batı düşünürlerinin sözlerine dayanan tarihsel arka planı hatırlatarak ve uluslararası hukukun ürettiği metinlerin sunduğu teorik imkânları göz önünde bulundurarak. Üstelik Arap dünyasının farklı yönelimleri — bir tarafta direniş ve karşı koyma, diğer tarafta geri çekilme ve teslimiyet — bu okumanın çerçevesini belirliyor.
Birinci: İsrail Stratejisinin Fikrî Kökenleri — «Demir Duvar» ve Güç Mantığı
Siyonist projenin başlangıcından bu yana İsrail stratejisi, 1923’te Zeev Jabotinsky’nin ortaya koyduğu “Demir Duvar Teorisi” üzerine inşa edilmiştir. Bu teoriye göre Araplar Siyonist projeyi gönüllü olarak asla kabul etmeyecek, Yahudi yerleşimi ise yerli halkın aşamayacağı bir demir duvar arkasında kurulmalı, yani zorlayıcı bir güçle kabul ettirilmelidir.
Bu fikir, radikal Siyonist akımın merkezi doktrini hâline gelmiş ve siyasette daha sonra Likud Partisi ile kurumsallaşmıştır. Jabotinsky’ye hayranlığını sık sık dile getiren ve onu fikrî rehberi sayan Bünyamin Netanyahu, bu vizyonu hem söylemlerinde hem de siyasetinde somutlaştırmıştır. Güvenliği sağlamak için tek yolun askerî güç olduğunu sürekli yinelemiş, gerçek bir siyasî çözümü reddetmiştir. Nitekim 1977 tarihli Likud programı, Batı Şeria ve Ürdün Nehri’nin batısında herhangi bir Filistin egemenliğini kesin biçimde reddetmiş, “Yehuda ve Samere (Şomron) asla yabancı bir idareye teslim edilmeyecektir” demiştir.
Kurucu liderlerden David Ben Gurion dahi 1937’de şunu yazmıştır: Filistin’in taksimini kabul etmek sadece taktiksel bir adımdır; “güçlendiğimizde bu taksimi iptal edecek ve bütün Filistin’e yayılacağız.”
Bugün Gazze’de yaşananlar bu çizgiden sapma değil, “demir duvar” mantığının birebir devamıdır: Önce güçle dayatılır, sonra kalıcı politika hâline gelir.
“Fırat’tan Nil’e”: Slogan mı, Politika mı?
“Fırat’tan Nil’e” ifadesi Tevrat metinlerinden alınmış ve bazı milliyetçi–dindar akımlar tarafından en uç genişleme vizyonunu çerçevelemek için kullanılmıştır. İsrail hükümetleri bu sınırları resmen ilan etmese de yerleşimci liderlerin söylemleri açıkça bu arzuyu yansıtır. Örneğin önde gelen yerleşimci liderlerinden Daniela Weiss şunları söyler: “Vatanın sınırları Fırat Nehri’nin batısından başlar ve Nil’de biter.” (The New Yorker röportajı).
Bugünkü iktidar ise, minimum ve tartışmasız şart olarak Ürdün’ün batısında (nehirden denize kadar) tam güvenlik kontrolünü tesis etmeyi hedefler. Netanyahu bunu defalarca açıkça dile getirmiştir.
İkinci: “Niteliksel Üstünlük” — Batı–Amerikan Yapısı İsrail Projesini Nasıl Besliyor?
On yıllardır ABD, yasalarında İsrail’in askerî “niteliksel üstünlüğünü” (QME) koruma ilkesini yerleştirmiştir. Bu, sürekli silah akışı, yardımlar ve teknoloji transferi anlamına gelir.
ABD yasası (22 U.S.C. §2776 ekinde) bunu açıkça düzenler.
Örneğin 2016’da Obama yönetimi, 38 milyar dolarlık ve on yılı kapsayan (2019–2028) tarihin en büyük askerî yardım paketini onaylamıştır. 2023–2025 savaşları sırasında da devasa destek paketleri sürmüştür.
Fakat mesele sadece para değildir. 1996’da Netanyahu hükümetine sunulan A Clean Break belgesi, ortak bir bölgesel stratejiyi ifşa eder: Irak ve Suriye gibi rakipleri zayıflatmak, Lübnan ve Filistin’deki direniş çevrelerini dağıtmak, yeni bir bölgesel ittifak kurmak.
Bu belge, Washington’daki “yeni muhafazakârlar” ile Netanyahu hükümeti arasındaki erken bir kesişimi gösterir.
Daha sonra Trump yönetimi bu çizgiyi daha ileri taşımıştır: Kudüs’teki ABD büyükelçiliğini taşıyıp (2017) kenti İsrail’in başkenti olarak tanımış, 2019’da İsrail’in işgal altındaki Golan Tepeleri üzerindeki egemenliğini kabul etmiş ve şu meşhur sözünü sarf etmiştir: “Kudüs’ü müzakere masasından kaldırdık”.
Üçüncü: “Pazar Üzerinden Hâkimiyet” -Şimon Peres’in “Yeni Ortadoğu” Projesi Üzerine Bir Okuma-
Şimon Peres, “Yeni Ortadoğu” (1993/1994) kitabında, ortak bir Ortadoğu pazarı ve bölgesel altyapı entegrasyonu vizyonu ortaya koydu. Bu Avrupa’daki “Benelüks” modeline benzer bir entegrasyondur. Peres’e göre ekonomik çıkar, barışı uzun süre koruyacaktır. Ancak bu sadece masum bir çağrı değildi; İsrail’in teknolojik–ekonomik üstünlüğü üzerine kurulu yeni bir bölgesel mühendisliğin ifadesiydi.
Dördüncü: Bugünkü İsrail Liderliğinin Söyledikleri — Kontrolün Genişletilmesi ve Devlet Çözümünün Gömülmesi
7 Ekim 2023’ten bu yana Netanyahu şunu defalarca söyledi: “Ürdün Nehri’nin batısında İsrail’in tam güvenlik kontrolünden asla taviz vermeyeceğim” — yani Batı Yaka ve açıkça ifade etmeden dolaylı olarak Gazze üzerinde. 2023/2024 BM kürsüsünde sunduğu “Yeni Ortadoğu” haritasında Filistin bütünüyle silinmişti.
Sahada ise 2024 ve sonrasında, yasa dışı yerleşimlerin meşrulaştırılmasında görülmemiş bir hız, altyapı için dev finansman, Kudüs’ü Batı Yaka’dan ayıran (E1) projeler hayata geçirilmiştir. Bunlar, fiilen Filistin devletinin doğma ihtimalini gömmektedir.
Beşinci: Uluslararası Hukuk… Yaptırım Araçları Olmadan
Uluslararası Adalet Divanı, 2004’te duvarın ve yerleşimlerin yasadışı olduğunu ilan etmiş, 2024’te işgalin ve ilhak siyasetlerinin gayrimeşruluğunu yeniden teyit etmiştir. BM Güvenlik Konseyi’nin 2334 sayılı kararı (2016) da aynı hükmü getirmiştir. Ancak yaptırım mekanizmalarının yokluğu, bu metinleri pratikte etkisiz bırakmıştır.
Altıncı: Gazze, Lübnan ve Suriye “Fırsat Doğduğunda Genişleme” Basamağında
- Gazze: 2023’ten beri süren savaş, hayatı parçalayıp toplumu çökertme mantığıyla yürütülmektedir. BM, büyük insani felaketlere karşı defalarca uyarmıştır.
- Batı Yaka: Yerleşim ve idari–coğrafi ilhak hızlanmış, coğrafya bölünmüş, yaşanabilir bir devlet ihtimali boğulmuştur.
- Lübnan/Suriye: ABD'nin tanıma kararıyla Golan Tepeleri'nin gerçekliğini pekiştirirken (2019), İsrail fırsat buldukça Suriye ve Lübnan derinliğini hedef almaktadır. Bu, “hareketli güvenlik derinliği” stratejisinin parçasıdır.
Yedinci: Bir Anlaşma veya Savaşın Durması Mümkün mü?
Cevap: Evet, eğer gerçek bir caydırıcılık ortaya çıkarsa. İsrail siyasi tarihi gösteriyor ki büyük dönüşümler (çekilmeler, anlaşmalar) ancak güç dengesi bozulduğunda veya yeni bir denklem dayatıldığında gerçekleşmiştir.
“Gerçek Caydırıcılığı” Ne İnşa Eder?
1.Sürdürülebilir Stratejik Maliyet: Filistinlilerin/bölgenin meşru direniş araçları, boykotlar ve hukuki izolasyon yoluyla İsrail'e karşı kayıpları sürdürme kapasitesi.
- Karşıt Bölgesel Yapı: İsrail'e siyasi bir karşılık olmadan stratejik üstünlük sağlayan “Önce Pazar” denklemini kırmak.
- Bağlayıcı Hukuki Araçlar: Uluslararası Mahkeme kararlarını ve Güvenlik Konseyi kararlarını pratik araçlara dönüştürmek (yaptırımlar, silah ambargoları, kurumsal hesap verebilirlik).
- İsrail'in İç Dengesi: iktidar ve kamuoyu, genişlemenin riskleri artırıp kazançları azalttığını fark ettiği an.
Eşdeğer bir caydırıcılık içermeyen herhangi bir “anlaşma”, Oslo'dan sonra olduğu gibi ve 2023 ile 2025 yılları arasında Gazze ve Batı Yaka'da açıkça görüldüğü gibi, kontrolü yeniden tesis etmek için istismar edilen geçici bir ateşkesten başka bir şey olmayacaktır.
Sekizinci: Gelecek Senaryoları
1.Genişlemenin Sürmesi: Maliyet düşük kaldığı sürece (Batı'nın desteği, Arap bölünmesi, uluslararası yaptırım araçlarının yokluğu).
2.Kısmi Ateşkesler: Esir değişimi ve insani koridorlarla bağlantılıdır. Ancak kurucu caydırıcılık olmadan kalıcı istikrar sağlanamaz
- Zorunlu dönüşüm: Ekonomik, güvenlik ve hukuki maliyetlerin birikmesi, “İsrail'in asgari sınırı” nın yeniden tanımlanmasını gerektirmektedir — en azından ilhakın durdurulması ve en son kurulan yerleşim yerlerinin sökülmesi.