Kızıl Goncalar Dizisinin Yayından Kaldırılmasına dair

Kızıl Goncalar Dizisinin Yayından Kaldırılmasına dair

 

Dizi yayından kaldırılınca ilgili kamuoyunda ortaya çıkan tepkiler ve dizinin ilk iki bölümü hakkındaki değerlendirmeler, tartışmalar bu konuda derli toplu bir analizi yapmayı hak etmektedir. Bu yazı hem yayın yasağı ile hem de yasağın kalkması ve dizinin tekrar tedavüle girmesi sonrasındaki içeriği, performansı ile ilgili söz konusu analizi yapmayı amaçlamaktadır.

Sinemada, televizyonda; dini yapıları, mütedeyyin muhafazakar kesimleri anlatan/ele alan yapımlarda görmeye alıştığımız pejmürdelik, bu dünyalara dair yabancılık/düşmanlık bu dizide de olacak şeklindeki beklentileri/önyargıları haklı çıkartacak bir geçmişe/sicile sahiptir. Bu dizi özelinde de bu tarz bir performans fazlasıyla beklenmekteydi. Dizi dikkatle ve sabırla takip edildiğinde ise bu beklentileri boşa çıkartacak sevimli bir hayal kırıklığına uğruyorsunuz.

Aslında dizi iyi başlamış, senaryosu, oyuncuları, oyunculukları iyi gibi duruyordu. Dini değerlerde aşağılama da söylenildiği kadar belirgin bir biçimde hatta neredeyse hiç hissedilmiyordu. Kapalı yapılara dönük rahatsızlık verici konular işleniyordu bir miktar, bu da o kesimlerin lobilerini ayaklandırmış olabilir. Bu yüzden yayın yasağına götürecek denli birtakım hassasiyetler bu çevrelerce fazlasıyla tırmandırılmıştı.

Oysa dizinin ilk iki bölümünde, zayıf, cahil, dindar/dindarlık tiplemeleri yanında karizmatik tipler de ölçülü dağıtılmıştı. Yer yer 28 Şubat zihniyeti ve seküler dünyanın değerleriyle de hesaplaşılıyordu...

Kapalı devre, denetimsiz, şeffaf olmayan yapılardaki çarpıklıklar da tahkir olmadığı sürece işlenebilirdi. Gerçi dizi, klişe bir konuya hapsolacak gibiydi. Erken yaşta müritlerle evlendirilen zeki kızlar meselesi gibi. Buradan sağlıklı bir geçiş olsaydı dizinin önü açıktı. Yazık oldu/olacak galiba.

Diziye bazı cemaat ve tarikatlardan geldiği düşünülen tepkiler nedeniyle oluşan baskıya tedavülde bariz bir şekilde kötülük ahlaksızlık yayan yayınlar varken RTÜK'ün bu kararı bu denli hızlı alması gerçekten çok ilginçti. Üstelik Kızılcık Şerbeti ve Ömer gibi bu konuları çok berbat işleyen diziler bunca tepkiye rağmen halen tedavüldeyken. Kızıl Goncalar Dizisi bunlardan kat kat iyi gibiydi. Kapalı, denetlenmesi zor yapılara dönük rahatsızlık verici konular işleniyordu bir miktar, bu da o kesimin lobilerini ayaklandırmış olabilir.  Bu noktada kamuoyunda olası şüpheliler olarak sıralanan gruplar, başta İsmailağa Cemaati ve sonrasında Menzil gibi çevreler...

Dizide, zayıf, cahil, dindar/dindarlık tiplemeleri yanında karizmatik tipler de ölçülü dağıtılmıştı...Yer yer 28 Şubat zihniyeti ve seküler dünyanın değerleriyle de hesaplaşılıyordu...

RTÜK'ün yayın yasağı gerekçesi olarak öne sürdüğü dine ve dindarlara hakaret içeren sahneler merak konusuydu benim için de. Fakat, bu gözle de seyretmeme rağmen bu tarzda sahneleri pek göremedim. Görenlerin iddia ettikleri sahneler için farklı bir diziden mi söz ediliyor acaba diye de insan düşünmeden duramıyor...Dizinin bazı sahneleri bazı yapıları rahatsız etmiş olabilir sadece. Ama o kadar. Azcık rahatsızlık iyi ve gerekli de olabilir.

 

Bazı din algıları ve dindarlık biçimleri de yeterince rahatsız edici değil midir zaten?

FOX TV bu konularda kötü bir cemayizilevvele sahip bir kanal. Fakat yine de bu tip konuları mütedeyyin muhafazakar kanallar aynı cesaretle işleyebilir mi? Cevap belli...Bu konularda da bu tip kanalların geçmiş sicilleri ve tavırları zaten belli, 3 maymunu oynamak. Bu yüzden, kutsallara saygı sınırları içinde kalarak; tahkir, aşağılama niyeti gütmeksizin bu konuların cesaretle ele alınması gerekmektedir. Bu 3 maymun oyunu az kalsın 15 Temmuz faili bir CIAmaate bu ülkeyi teslim edecekti. Yine de bu dizide, din ve dindarları tahkir ettiği söylenen sahnelerin dozu bu denli şiddetli değil. Dizide iyi, dürüst dindar tiplemeler de var. Hatta bazı seküler tipler de çok kötü gösteriliyor...Evin kızı mesela, perişan halde. Sevgisiz ve ilgisiz durumda, çareyi madde kullanımında arıyor. Şeyhin oğlu ve ablası da oldukça karizmatik resmedilmiş.

Böylesi yapılarda ikbal hesapları yapanlar da oluyor ve bunlar da dizide yer alıyor maalesef. Sanırım eleştirilerin büyük kısmı Yeşilçam'ın dine ve dindarlara dönük çirkin filmlerinin bolca yer aldığı kirli mazisine ve kötü siciline dair önyargılardan besleniyor. Bu da pek de yabana atılacak bir kaygı da değil zaten. Dizi ara ara bu yolu tercih edeceğine dair riskli konulara ve tiplemelere girmiyor da değil, fakat dizinin iki bölümlük kısmında henüz bu denli öfkeyi ve "din elden gidiyor..." feryadını haklı çıkartacak bir performansı da görülmüyordu.

Velhasılı diziye biraz şans tanımak lazımdı. Şimdi dizi, RTÜK himayesiz kablolu kanallara geçer artık. Merakı, ilgiyi daha da artırarak, “yasak, cezbedicidir.” ilkesinden güç bularak. Belki de daha da fütursuzlaşarak.

 

Kızıl Goncalar Dizisi Yeniden Yayında…

Bu yazının bu aşamasına kadar yapılan değerlendirmeler, diziye getirilen yayın yasağı ile ilgiliydi. Sorasında, Kızıl Goncalar Dizisine getirilen yersiz/haksız yayın yasağı kaldırılınca dizinin sonraki bölümleri için değerlendirme yazısının devamı mümkün olabildi. Hatta dizi ilerledikçe bu analizin de paralelinde geliştirilmesi imkanı da önümüzde açılmış oldu.

Kızıl Goncalar Dizisi, 28 Şubat ortamının iki tarafını buluşturup (Sekülerlerle dindar çevreleri), birbirleriyle hesaplaşmalarını, birbirlerini daha yakından tanımalarını amaçlıyor. Bunu yaparken iki taraf açısından terazinin kefelerini de dengede tutma telaşında. Psikiyatrist ile Cüneyt Süavi; dindar ama dahi olan kız ile pozitivist Fizikçi dede arasındaki diyaloglar; Sadi Hüdayi ile Seçkin arasındaki Borsa diyalogları hep bu denge gözetilerek inşa edilmiş. Ateist/pozitivist 28 Şubatçı Dede ile Cüneyt Süavi arasındaki Wittgenstein'ı da içine alan son diyalog örneği de bunlardan birisi. Fakat sekülerlerin dindarlar hakkındaki ön yargı duvarları oldukça kalın işlenmiş. Bu duvarı yıkmak için mütedeyyin muhafazakar kesimlerden de dahiler/zekiler; borsa ve ekonomiden, yani dünyadan haberdar; felsefeyi yalayıp yutmuşlar çıkabiliyormuş sonucuna ulaştıracak sahneler dizide bu yüzden bolca mevcut. Sanırım tartının şu ana kadar, kefelerinde dindar tiplemeler daha ağır basıyor. Gelen tepkiler nedeniyle mi böyle bilinmez fakat böyle mi ilerler dizi o da merak konusu. Şu ana kadar dizinin gösterdiği performans birçok eksiğine rağmen gayet başarılı.

Kızıl Goncalar Dizisinin 5.Bölümünde, seküler, gazeteci kız Hande ile İHL Öğretmeni başörtülü feminist İslamcı Birgül Tezel, tarikat yuvalarının kurbanı kadınların kurtarıcılığına elbirliği ile soyundular.

İHL Öğretmeni Birgül Tezel, geçmişinde tarikat geçmişi ve ne yaşadığı belirsiz bir mağduriyet sahibi bir başörtülü kadın. Belli ki ataerkil bir yapıdan muzdarip olmuş. Soluğu feminist argümanlarda arayan modernlikle barışık, örtünme tarzı, makyajıyla farklılaşmış, İslamcı/feminist bir tipleme.

Gazeteci Hande ile Birgül Tezel'in ittifakı, siyasi alanda birbirleriyle kadim sorunlar yaşamış partiler arasında son zamanlarda sıkça görmeye artık alıştığımız ittifaklardan bir örnek gibi. Ortak düşman olarak belirlenmiş bir karanlığa aydınlanmacı bir motivasyonla ikilinin sarılması sahnesi bu anlamda çok etkileyiciydi.

Bu ittifakla beraber, Meryem ve kızı Zeynep için mücadele edecek KADEM/KAGEM benzeri oluşumlar da sahneye sokulur artık. İslamcılık eliyle modernleşen mütedeyyin şehirli/eğitimli kesimlerle kentsoylu sekülerlerin ortak düşmanı artık ataerkil geleneksel yapılardır.

Sadi Hüdayi'nin tarikat kaçkını Birgül Tezel'in feminizme ve dine dindarlığa dair çalışmalarına web ortamında bakarak "-her şeyi de biliyorsunuz..." şeklindeki müstehzi tavrı ve rolü fevkaladeydi.

Bu bölümde, evlilik için hatta genel kamu düzeni için reşit olma yaşının belirlenmesinde modern ve geleneksel argümanların ne derecede göreli ve keyfi olduğunun ortaya çıktığı; fıtrat-tabiat arasındaki ilişki ve farkların da konuşulduğu, Cüneyt Süavi ve psikiyatrı Dr. Levent arasında senarist başarısı sayılabilecek çok güzel bir müzakere ortamı sağlanmış. Hem de birini diğerine terazinin iki kefesinde ağır göstermeden ya da ezdirmeden.

Gıybetinin cezasını 2 kova suyu bir damlasını dahi dökmeden taşıyarak, Kur'an kursundaki kendi öğrencilerinin gözleri önünde temizlemek için taşıyarak ödeyecek Feyza'ya; gıybetin, dedikodunun kırıp döktüğünü temizlemenin bedelinin, başladığı yere geri dönmek ve yeniden başlamak anlamındaki bir tevbe olduğunu hatırlatan/anlatan ders muhteşemdi.

"Bir mazlumun ahı buraları ve bizi yıkmasın..." diye duayı müridine salık veren Sadi Hüdayi'de bu bölümde oldukça formdaydı.

Dizi, gelecek bölümlerde oldukça sürprizlere açık bir şekilde ilerlemeye devam ediyor. Umarız şu ana kadar değişik toplumsal kesimler açısından gözetilen dengeler ve hassasiyetler ile ilgili titizlik devam eder. Oyuncu diyaloglarına yansıtılan güçlü tartışmalar ve argümanlar raiting ya da sahne doldurma amaçlı kaygılarla nitelik kaybına uğramazsa dizi hak ettiği takdiri pek çok çevre tarafından alacak potansiyelde görünüyor...

Şimdilik biz de Kızıl Goncalar dizisinin bu anlam ve bağlamda sıkı bir takipçisi olarak izlemeye devam edeceğiz…

 

[1] Kızıl Goncalar Dizisi Yayından Kaldırıldı., https://m.haber7.com/medya/haber/3381348-yapimcisi-acikladi-kizil-goncalar-dizisi-yayinlanmayacak

Diğer Yazıları

Yorum Yaz