Necip Mahfuz'u Üne Kavuşturan Seyyid Kutup

Necip Mahfuz'u Üne Kavuşturan Seyyid Kutup

Osmanlı'nın son Şeyhülislam'larından Mustafa Sabri Efendi, 1922'de Mısır'a vardığında, dini meselelerde yoğun tartışmalara şahit olur. Mısır'ın edebi çevrelerindeki bu tartışmalara alimlerin verdiği cevaplar, toplumu tatmin etmekte yetersiz kalır. Bu çevrelerde öne çıkan iki isim, Mustafa Sabri Efendi'yi, Hz. Peygamber (sav)'in "Allah'ım, şu iki adamdan -Ebû Cehil ve Ömer b. Hattâb'tan- sana en sevimli olanı ile İslam'ı güçlendir" duasını hatırlatır ve Mustafa Sabri Efendi, Taha Hüseyin ve Seyyid Kutup için benzer bir dua eder. Sabri Efendi'nin gönlünde, bu iki isimden Seyyid Kutup, Müslümanların karşılaştığı büyük meydan okumalara karşı İslam'ın kuvvetli kalemi olur.

20. yüzyıl İslam dünyasının parlayan yıldızlarından biri haline gelen Seyyid Kutub, İslam üzerine yazılar kaleme almadan önce, tam da Mustafa Sabri Efendi'nin duasını ettiği dönemlerde, Mısır edebiyat çevrelerinde çok tanınan bir simadır. Keskin ve etkili kalemiyle eleştirdiği yazarları unuttururken, övdükleri Mısır'ın tanınmış isimleri arasına girmeye başlar. Necip Mahfuz ve Seyyid Kutup'un yollarının kesişmesi, edebiyat tarihinde unutulmaz bir an olur. Mahfuz'un ilk eserleri "Kaderin Oyunu" ve "Radobis" geniş kitlelerce henüz keşfedilmezken, Kutup'un "Tibe'nin Mücadelesi" üzerine döktüğü övgüler, Mahfuz'un kaderini değiştirir.

Kutup, Mahfuz'un eserlerine olan hayranlığını dile getirirken, "Tibe'nin Mücadelesi" için "Ne hikayeler, ne destanlar gördüm; ama 'Tibe'nin Mücadelesi' gibi bir sanat eseri, hem bir hikaye hem de bir destan olabilme gücüne sahiptir" der. Seyyid Kutup'un yazdığı makalelerin ardından Mısır gençliği Mahfuz'un eserlerine büyük ilgi gösterir ve Mahfuz, Mısır edebiyat çevrelerinde aranan bir isim haline gelir.

Zamanla Mahfuz ve Kutup arasındaki bağ, edebiyat ve eleştiri dünyasında daha da derinleşir. Ancak Kutup'un "İhvan-ı Müslimin" hareketine katılımı, bu iki sıkı dost arasındaki ilişkinin kopmasına neden olur. Mahfuz, güvenlik endişeleri nedeniyle Kutup'u ziyaret etmekten çekinir fakat bir kez bu endişeyi bir kenara bırakıp Kutup'la buluşur. Bu buluşma, Kutup'un fikirlerindeki büyük dönüşümü Mahfuz'a gösterir.

Kutup'un 1966'daki idamı, Mahfuz'u derinden etkiler. Edebi keşiflerinde ona yol gösteren ve tanınmasında büyük rol oynayan Kutup'un kaybı, Mahfuz için büyük bir üzüntü kaynağıdır. "Aynalar" romanında Kutup'tan esinlenerek yarattığı Dr. İsmail Abdülvahab karakteriyle Kutup'un hikayesini ölümsüzleştirir. Mahfuz, İsmail Abdülvahap karakterinin gerçek özelliklerini romanında değiştirmeye çalışsa da, karakterin Seyyid Kutup olduğu açıkça anlaşılır.

"Aynalar" romanı, Mahfuz 'u etkileyen 55 farklı karakterin hikayelerinden oluşur. Mısır'ın ünlü ressamı Seif Vanlı, bu karakterleri resmederek Mahfuz'un anlattıklarını adeta ete kemiğe büründürür. Seif Vanlı'nın çizdiği İsmail Abdülvahap karakteri, Seyyid Kutup'u tıpatıp yansıtır. Kitapta, Seyyid Kutup'taki değişime değinen Mahfuz, Abdülvahap karakterine yöneltilen "Herhangi bir önerin var mı?" sorusuna, Necip Mahfuz kendi bakış açısından, onu kahramanlaştıran isme "Edebiyat eleştirmenliğine geri dön lütfen" şeklinde bir yanıt verir.

Necip Mahfuz ve Seyyid Kutup arasındaki karmaşık ilişki, her ikisinin de kendi alanlarında bıraktığı derin izleri ve birbirlerinin hayatlarına yaptıkları etkileyici dokunuşları ortaya koyar. Mahfuz'un eserleri ve Kutup'un düşünceleri, Arap dünyası ve ötesinde hâlâ tartışılmakta ve değerlendirilmekte, her ikisi de kendi yöntemleriyle bıraktıkları mirasla toplumların hafızasında ebediyen yaşacaktır.

Bu arada, 1948 yılı Ağustos ayında Amerika'ya gönderilen Seyyid Kutup, iki yıl sonra, yine Ağustos'ta, Mısır'a dönüş yapar ve yaşamının son sahnesi, 1966 Ağustos'unda, idam sehpasında son bulur. Amerika'da geçirdiği iki yıl, Kutup için büyük bir dönüşümün başlangıcı olur. "Gördüğüm Amerika" eseriyle bu deneyimleri paylaşır ve Amerika'yı, küresel cehaletin merkezi olarak kınar. Amerika'nın dünya üzerindeki egemenliğini, adaletsizliklerini ve vahşetini keskin bir dille eleştirir. Kutup, Amerika'nın yerli halklara ve tüm dünyaya karşı izlediği savaş politikalarını sorgular, küresel Amerikan yüzyılının, sadece Amerika ve müttefikleri için değil, tüm dünyaya karşı bir tehdit olduğunu ifade eder.

Amerika'dan dönüşünden sonra büyük bir dönüşüm yaşayan ve hayatının son 15 yılını Kur'an'ın gölgesinde geçiren Seyyid Kutup, "Fizilali'l Kur'an" ve "Yoldaki İşaretler" gibi eserleriyle düşüncelerinin doruğuna ulaşır. 1944 yılında başladığı ilk değişim dönemlerinde sosyalizmden etkilenen Kutup, ABD dönüşü sonrası kaleme aldığı son eserlerinde sosyalizm ve kapitalizm başta olmak üzere tüm beşeri sistemlere Kur'an-ı Kerim'in etkisiyle meydan okur. Kutup, Kur'an ayetlerini yaşamının merkezine alarak, eserlerinde bu kutsal metnin rehberliğinde bir düşünce yapısını ortaya koyar. Kutup, eserleriyle, İslam'ın çağdaş dünyadaki yorumuna katkıda bulunur ve Müslümanların Kur'an'ın mesajını günlük yaşamlarına nasıl entegre edebileceklerini gösterir.

Kutup'un etkisi, Batı ve İslam dünyasında geniş kitlelere ulaşırken, CIA başta olmak üzere bazı Batılı ve Müslüman istihbarat birimlerinin ortak çabalarıyla bu etki engellenmeye çalışılır. Batılı oryantalist Bernard Lewis gibi isimler, Kutup'u radikallikle suçlayarak Müslüman halkların ondan etkilenmesini engellemeye çalışmışlardır. Ironik şekilde, Mısır'daki tekfirciler, Suud'daki Vahhabiler ve diğer bazı Müslüman ülkelerdeki sufi gruplar, yerel istihbarat kaynaklarından aldıkları bilgilerle Kutup'u çeşitli nedenlerle tekfir ederler. Ancak bu suçlamalar, Kutup'un "Fizilali'l Kur'an" adlı eserinin derinliği karşısında anlamını yitirir. "Fizilali'l Kur'an", Kutup'un düşüncelerini ve İslami yorumunu en net şekilde yansıtır, onun Kur'an'ın evrensel mesajını nasıl modern dünya ile ilişkilendirdiğini ortaya koyar.

Sonuç olarak, Seyyid Kutup'un yaşamı ve eserleri, 20. yüzyıl İslam düşüncesi üzerinde derin bir etki bırakır. Edebiyat ve düşünce dünyasında bıraktığı izler, onun Müslüman toplumların hafızasında ebediyen yaşayacağını gösterir. Kutup, Müslümanların karşı karşıya olduğu çağdaş meydan okumalar karşısında, Kur'an'ın rehberliğinde nasıl bir yol izleyebileceklerine dair değerli içgörüler sunar. Onun eserleri, istihbaratların bütün yanıltmacalarına karşı gelecek nesiller için hem bir rehber hem de ilham kaynağı olmaya devam edecektir.

Diğer Yazıları

Yorum Yaz